İstanbul, 2014
BAHAR
Tarihi Sirkeci garının yakının da, yeni yıla yaklaşan gecenin soğuk gökyüzü altında, renkli havayı fişekler, yeni bir başlangıcın kutlamalarıyla kalabalık İstanbul’u aydınlatıyordu. Sıcak sarılmalar ve arkadaşça öpüşmeler ardına geri sayım başladı.
‘‘On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir! Mutlu Yıllar!’’
Herkes bir anda bağırmaya başladı. Koca bir senenin sonuna gelip, yeni bir yılı karşılarken. Neşeli atmosferin ortasında yavaşça ilerleyen trafik sanki üstüme doğru geliyordu. Derin bir nefes almak için arkama döndüm, ama o anda nişanlım Orhan Mızra’yı gördüm, benim özel anınımı çalarken. Saat tam on ikiyi vurmuşken beni öpme isteğiyle soğuk dudakları bana doğru yaklaşıyordu. Fakat kalbimde zorla sürüklendiğim bu evlilikten uzaklaşma isteği bir anda habersiz kaçmama sebep oldu.
Benim için evlilik; sonsuz aşk ve birbirine duyulan sadakate konulan ciddi isim, hayatlarını birbirine adayacaklarına söz veren iki kişi arasında uzun bir bağlılık, ölümsüz ruhları ne olursa olsun, hastalıkta ve sağlıkta, ölüm onlarını ayırana kadar bir bedende iki ruh olmaktır. Ruhen veya bedenen herkesin böyle anlamlı bir bağlanma konusundaki düşünceleri aynı değildir ki bu çoğu zaman hafife alınır. Aşk yerine bir amaç arayışında olunca insan… Hele ki zorla evlendirilmek söz konusuysa.
Varlıkları ve gücü ile bilinen Yılmaz ailesinin bir üyesi olmak… Tek amacı kimsenin karşı çıkamayacağı bir güce sahip olmak isteyen babam Fikret gibi bir adam tarafından büyütülmek, beni zorla istemediğim bir evliliğin içine sürükledi. Ama ben sonuna kadar direnmeye hazırdım. Böyle sıkı bir ortamda büyümenin etkisiyle ailemin isteklerine karşı çıkabilecek ne tecrübem vardı ne de cesaretim… Vereceğim her kararın bir sonucu olacağını ve kaderime bir yol çizeceğimi bilsem de, hiçbir zaman vazgeçmek istemedim. Tüm olmazlara rağmen ben, içgüdülerime ve onun bana en karanlık anlarımda fısıldayıp umut ve güç veren sesine güvendim.
‘’Bahar? Bahar? ... Lütfen bekle’’ Orhan’ın yüksek sesi hızla geçen kalabalığın içinden koşabildiğim kadar hızlı koşarken kulaklarımda çınladı. Arkama baktım bir an için. Kaybolan gölgesini ararken, o an beyaz atlı prensimle çarpıştım ilk kez. Köşede durmuş, aydınlık gökyüzünü izliyordu.
‘’Körmüsün?!’’ diye bağırdım kızgınlık içinde. Üstüme tatlı bir koku bırakan içkisi üstüme dökülmüştü.
‘‘Özür dilerim hanımefendi. Görmedim sizi. Bir anda ortaya çıktınız,’’ yakışıklı adam hemen özür diledi. Kendimi soruştururken koyu renkli gözleri bana baktıkça sanki flört edercesine konuşuyordu benimle.
Açıkçası ona tepki vermeden önce ondan çok kendime kızmıştım.
Söylenmemiş sözlerin utancı içinde kaybolmak için gizli bir dünya arayışında, karanlık gecenin içinde kayboldum. Yerine kendimi ailemin Osmanlı mirası olan evinde sonu olmayan gelenekler ve anlamsız ilkeler arsına sarılmış bir şekilde şık bir vazonun içinde hapis edilmiş buldum. Kendimi bildim bileli, her şeyden uzak bir dünyanın ortasında yaşamıştım. Altın bir kafesin içine hapsedilmiş, çılgın hayalleri olan yalnız bir gül. O kafeste özgürlüğün renkleri solarken hayatta kalmak için var olan dikenlerim kimseye ulaşamıyordu.
Hiçbir şey, hiçbir zaman benim hakkımda olmamıştı, ne de seçim kararı bendeydi. Gözlerimi açtığım andan beri ben, birinin bana bakması için hayata gelmiştim. İsmim benim için seçilmişti. Aynı şekilde konuşmayı ve yürümeyi, giyinmeyi ve sosyal davranışlarımı da öğrenmemin sıralamaları da... Bir kere bile kendi istediğimi seçme özgürlüğüm olmamıştı. Ve pek yakında sonuna kadar nefret ettiğim bir evliliğe kendimi teslim ederek her şeyden vazgeçmek üzereydim. Kolay olduğu için içine düştüğüm bir bağlılık ve özgür olup kalbim beni götürdüğü yere takip etme isteği arasında kalmıştım.
Müzik odasına koştum. Çocukluğundan beri ruhuma yumuşak bir sesle konuşan piyanomun sesinde beni rahatlatacak melodiler umuduyla. Müzik babamın kurallar dolu evinde yaşarken yapmamın yasak olmadığı tek özgürlüğümdü: bir yandan da içimde saklanan duygu ve düşüncelerimi açığa çıkarmamın tek yoluydu.
Uykusuz bir kaç gecenin ardından soğuk bir Ocak sabahına uyandım. Balkonuma çıkıp köşkümüzü çeviren geniş arsaya bakarken rüzgârın uğultusunu dinledim. Sis, tabiat ananın çıplak kalmış ağaçlarının arasından geçiyordu. Zaman fark etmeden geçmiş ve sonunda düğün günüm gelmişti. Hayatımdaki yeni yolculuğumu kutlamak için giydiğim beyaz gelinlik ile birlikte dışarıda da doğanın kendi inci rengindeki örtüsü dökülmeye başladı, kar yağıyordu her yere.
Sabahın bir kaç saat ardına, evimizin sessizliği önemli davetlilerin beni hayatımın en mutlu günü olması gereken günde tebrik etmek için varmalarıyla bozuldu. Ben bu sırada hala sıcak odama kilitlenmiş bembeyaz olan kıyafetlerime son dokunuşları yapıyordum; belime geleneksel kırmızı kurdeleyi bağlayarak. Parlak aynada kendime baktım. Mutlu yansımamı tanıyamaz bir haldeyken, pişmanlığın yüksek sesleri aklımı ve ruhumu rahat bırakmıyor, son kez bir şey yapmam için beni teşvik ediyordu. Kalbim bile sanki beni gelecek tehlikelere karşı uyarırmışçasına hızla atıyordu.
‘‘Bunu yapabilirsin, Bahar… Bunu yapabilirsin’’ diye fısıldadım aynadaki yansımama. Özgürlüğüme ulaşma savaşını kaybettiğim için kendimi hayal kırıklığına uğratmıştım. ‘‘Artık geri dönüş yok. Gerçeklerle yüzleşme vakti geldi.’’ Acı içinde düşüncelerimi yuttum. O sırada annemin kapıyı çalması üstüne mantıklı bir şey düşünme çabalarım durdurulmuştu.
‘‘Bahar? Hazır mısın hayatım? Zamanı geldi!’’ Annem kilitli kapının arkasından seslendi. Beni ve ruhumu teslim almaya davet edercesine.
‘‘Evet, anne! Birazdan orda olurum!’’ ona seslenirken bir an nefesim kesilecekmiş gibi oldu. Ellerim anormal bir şekilde terliyor, suratımsa buz gibi soğuktu. Mutsuz sözler üstüne kurulu bir hayata doğru adım atmaktan korkup diğer tarafa, balkona doğru koştum biraz temiz hava almak için. O sırada dışarıda karanlığa saklanmış bir şekilde yeni yıl gecesi çarpıştığım yakışıklı beyefendiyi gördüm. ‘‘Sen?!’’ şaşkınlık içinde nefesim kesildi. Bir anda kan basıncım son raddesine geldi ve kalbim bir an durdu sanki. Durumun şaşkınlığında sesim kesilmiş ve düşüncelerim kaybolmuştu. Belki de korkum.
‘’Korkma. Sana zarar vermek için burada değilim. Söz veriyorum,’’ dikkatli bir sesle fısıldadı etrafına bakınırken. Kendini fazla zorlamadan aşağı balkondan benim odamın balkonuna tırmandı. Şansına hemen aşağıda müzik odası vardı ve o oda da kimse yoktu, babamın korumaları bile.
Annem, ‘‘Bahar? Neden bu kadar uzun sürüyor, Orhan seni aşağıda bekliyor’’ diye seslenerek aşağıda beni bekleyen sorumluluklarımı hatırlattı. Umursamazlığım onu mutsuz ediyordu. Sabırsız ses tonundan bunu hissedebiliyordum. Tam cevap verecekken odamdaki davetsiz misafir tarafından durduruldum.
‘‘Sus.’’ Yüzündeki çizgiler ve kolları yükseldi. Konuşmamı, belki de çığlık atmamı engellemek için elleriyle ağzımı kapattı. O sırada beline takılı silahı fark ettim. Sıcak dudaklarıma dokunan teni soğuktu, gizemli gözlerine baktıkça aramızdaki gerginlik azalmaya başladı. O sırada şüphe uyandırmamak için beni rahat bıraktı, ellerini salarak.
‘’Birazdan orada olurum!’’ diye cevap verdim hüsran içinde, bir sonraki adımımın ne olacağını düşünürken. Her ne kadar odamdaki yabancının varlığını açığa çıkarmak istesem de o an kendimi Orhan ile evlenmekten kurtarmak daha önemliydi. Belki de odamda ki bu yabancı benim her prensesin hayalinde olan kahramanımdı. Dualarımı duymuş beni kurtarmaya gelmişti. ‘‘Bu düğün olamaz, buradan kaçmam için bana yardım etmelisin’’ diye söyledim panik içinde. Kaşları şaşkınlık içinde birbirine girdi.
‘‘Ne?’’ gözleri açıldı bir anda, kafası karışmış bir halde bana bakarken.
‘‘Evet. Duydun beni. Gidelim!’’
‘‘Bekle bir dakika. Anlamıyorum…’’
‘‘Anlatacak vaktim yok!’’ diye ısrar ettim. ‘‘Odama girdin ve bunun için seni tutuklattırabilirim, ama bunun yerine kendini kurtarman için sana bir şans tanıyorum.’’ Aslında özgürlüğüne kavuşmak için çırpınan bendim. Ona güvenip güvenemeyeceğimi bilmiyordum. Fakat o an hiç düşünmeden, sonucu ne olursa olsun her şeyi yapmaya hazırdım. ‘‘Kimse burada olduğunu öğrenmemeli.’’ Bir yandan saate bakip bağımsızlığımın son kalan dakikalarının hızla ilerleyişini izlerken, kendi kaçışımın arayışında gözlerinin içine bakıp ona söz verdim.
‘’Tamam, ama acele etmeliyiz…’’ bir az şüpheli baksa da, kabul etti.
Yakalanmadan kaçmamız için bir yol ararken arkasına dönüp etrafını kolladı. Uzun elbisem yere değmesin diye tutarak adımlarını takip ettim. Yakalanmak üzereyken elini uzattı ve balkondan aşağıya uzanan ipine tutunmam için yardım etti. Bu garip durum hem bedenimi hem de zihnimi zorladı. Beraber evin arkasındaki ormana doğru koşarak düğün alanından uzaklaşabildiğimiz kadar uzaklaştık. Geriye hayal kırıklığına uğrayacak insanlar bırakarak. Ve kalbi kırık bir damat…
Plansız kaçamağımızın ardından gecenin karanlığı üzerimize çöktü. Batan güneşin ardından rüzgârla soğuyan hava bile bir değişikliğe uğradı. Bense planladığım gibi balayıma gitmek için yolda olmak yerine gelinliğimle boş ağaçların dalları arasında, ıslak karın üstünde atlıyordum. Evden uzak, uzun bir kaçış ardından kendimizi sonsuz ağaçların kapladığı bilinmedik bir yerin ortasında bulduk.
‘‘Daha ne kadar var? Yoruldum.’’ Sessizliği bozarak mutsuzluğumu bildirdim ama o benle göz göze bile gelmeyip tüm yol boyunca sessizliğini korudu. Sakin bakışları ardında her an patlayabilecek bir kızgınlık sezdim. Fakat cevapsız hali beni konuşmaya daha fazla zorladı. ‘’Ne dediğimi duymadın mı?’’ Yürümeyi kestim bir an için dikkatini bana vermesi umuduyla. Her ne kadar kibar ve nazik biri olmuş olsam da, hayatımda ilk kez tavrımı bir yabancının yanında kendimi korumak için bir silah gibi kullanacaktım; çünkü tek başımaydım.
‘’Evet. Duydum!’’ Aglak bir sesle sonunda cevap verdi, montunun cebinde bir şey ararken.
‘‘Noldu? Ne arıyorsun?’’ Merak etmiştim.
‘‘Telefonumu kaybettim. Düşürdüm sanırım. Lanet olsun!’’ mutsuz olduğu ve bir yandan olan her şey için beni suçladığı çok belliydi.
‘‘Neden bu kadar kızgın olduğunu bilmiyorum! Seni hapse atılmaktan kurtardım. Bana böylemi teşekkür ediyorsun? Davranışların çok saçma!’’ hayal kırıklığı içinde başımı salladım. Her ne kadar bakımlı görünüşü bir hırsızı andırmasa da görünüşler yanıltıcı olabilir. Buna zamanla inanmayı öğrendim ve çoğu zamanda haklı çıktım.
‘‘Kim dedi hapse gireceğim diye?’’ kendinden çok emin ve güvenir bir şekilde cevapladı. ‘‘Unuttun sanırım, sana burada iyilik yapan benim.’’
‘‘Öyle mi? Evime izinsiz olarak girmek ne olur o zaman? Bunun bir suç olduğunu bilmiyorsun sanırım.’’
‘‘Düşündüğün gibi değil, emin ol.’’
‘‘Değil mi? O zaman ne yapıyordun balkonumun dışında saklanarak? Bunu nasıl açıklayacaksın?’’ Merakla soruşturdum onu, bir yandan mesafemi koruyarak. Cevabını vermesi biraz zaman aldı. Bende aslında bir yandan geçekleri duymaktan korkuyordum.
‘‘Her neyi çalmayı düşünüyorsan, söz veriyorum sana onun değerinin üç katını verebilirim.’’
‘‘Bir saniye hanımefendi,’’ bir an gülümsedi. ‘‘Ben hırsız falan değilim’’ diye açıkladı ve parlayan kimliğini gösterdi. ‘‘Önemli bir dava üstüne çalışıyorum, detektifim ben. Ama belli ki bana yanlış bilgiler verildi ve yanlış yerde yanlış zamanda bulundum.’’ Bunları söylerken bana doğru parmağını uzatmış, kendini açıklamak için çok istekliydi.
‘‘Ha!’’ Utanç içinde gözlerimi ondan ayırdım. O ise tepkime aldırmayıp sessizliğine geri dönerek yürümeye devam etti. Düzgün bir şekilde özür dileyemeden bende sessizliğimi korudum ve onu takip ettim. Ta ki ormanın ortasında bir kulübeye varana kadar. Kulübe boş gözüküyordu. Beraber özel mülke doğru yaklaşıp, içerisini incelemek için camdan içeri baktık.
‘‘Geceyi burada geçirmek iyi olabilir. Sabahta ayrı yollarımıza devam ederiz,’’ Sesli bir şekilde ikimiz için karar verdi, evin kapısını açmaya çalışırken. ‘‘İçerisi çok soğuk, sobayı yakarım ben.’’ Bana karşı tavrı çok ciddiydi. Özür dilemem için bile bir fırsat vermedi. İçimde hala biraz korku vardı. Diğer yandan da beni alıştığım hayattan uzaklaştıran bu çılgın macerada hoşuma gidiyordu.
Kaldığımız kulübe alışkın olduğum lüks hayata göre çok daha kötü durumda olsa da, kaçışımın ilk gecesinde sığınabileceğim bir yerim oluğu için şanslıydım. Issız kulübenin içinde, köşede tuğla bir sobanın etrafında eski bir koltuk ve kırık bir sandalye vardı. Diğer köşede içinde örtü ve battaniyelerle dolu büyük bir dolap… O, sobanın önünde dışardan getirdiği kütükleri dizerken, ben de rahat etme çabasıyla koltuğa yatıp küçük bir bebek gibi kıvrıldım.
Soba yanmaya başladığında sırılsıklam olmuş kıyafetlerimi kurutma çabasıyla ateşe doğru yaklaştım. Bir an sırtımdan aşağı soğuk bir rüzgâr esti, bedenimi ateşli bir hisle bırakarak. Dişlerimin birbirine çarpmaması için kendimi zor tutuyordum. Fazladan bir battaniye almak için uzandım ama o an her şey çok daha soğuk geldi. Beklenmedik kış soğuğunda sürekli hapşırıyordum.
‘‘İyi misin?’’ Beni kontrol etmek için bana doğru döndürdü kafasını, yanan ateşin önünde otururken.
‘‘Evet iyiyim… Ama bu gece sanırım hayatımda ilk kez aç yatacağım. Dayanırım.’’ Aramızdaki soğukluğu biraz kırmak umuduyla espri yapmaya çalışmıştım.
‘‘Üzgünüm. Burada hiç yemek yok. Dolapları karıştırdım bile ama bir kaç şişe su hariç hiçbir şey yok.’’
‘‘Önemli değil.’’ Gülümsedim. O ise sustu. ‘‘Bak, sana yarattığım sıkıntılardan dolayı özür dilerim. Bunun hiç birini planlamadım. Her şey bir anda, kontrolüm dışında oldu.’’ Her ne kadar özgür olmak için delilik etmiş olmasam da kendi karmaşamın içine başka birini sürüklemek istemedim hiç bir zaman. Onun şanssızlığına benim onu kullanmam için doğru zamanda doğru yerdeydi. Benim onu kullanmam için doğru zamanda doğru yerde olması onun şanssızlığıydı.
‘‘Sana olanlar yüzünden kızgın değilim. Öyle bir izlenim verdiysem özür dilerim. Bir yandan hayatını değiştirecek bir olaya karşı böyle ani bir tepki vermeni anlayabiliyorum. Ama hayatta her şey düşündüğümüz, istediğimiz gibi olmaz her zaman. Mesela benim bugün yanlış giden araştırmalarım.’’ Sonunda erkeksi bakışlarının ardında sıcak bir etki bırakarak gülümsedi. Gülümsemesi sanki beni ona doğru çekiyordu. Hiçbir şekilde karşı çıkamıyordum.
‘‘Doğru. Ama yine de, gününü mahvettim diye kendimi suçluyorum.’’
‘‘Olur, böyle şeyler. Ama benim merak ettiğim ne oldu da bir anda kocan olacak kişiyi aceleyle terk ettin. Eminim ki şu an seni arıyordur ailenle birlikte.’’ Gözleri yine bana doğru baktı, benden makul bir açıklama beklercesine.
‘‘Emin olabilirsin Orhan’a olan evliliğim babam Fikret’in ayarladığı bir saçmalıktan başka bir şey değil. Ama artık onun kuralları altında yaşamaya dayanamadım. Annemde bu evliliğe karşıydı aslında ama o bile aklından geçenleri söylemeye çekiniyordu. Bu andan sonra bir daha kimsenin hayatimi nasıl yaşamam gerektiğini söylemesine izin vermeyeceğim. Sıkıldım artık başka insanların istediği gibi yaşamaktan!’’ Hapşırdım. Gözlerim sulandı bir anda.
‘‘Çok yaşa.’’
‘‘Teşekkürler.’’
‘‘Sana katılıyorum. Herkes kendi kaderini yaşamalı. Hayatını kontrol eden tek insan sen olmalısın.’’ Yanan ateşteki odunları düzeltmek için döndü, o onda benim bile cevabini bilmediğim en önemli soruyu sordu.
‘‘Peki ya şimdi ne olacak? Sonsuza kadar kaçamazsın.’’
‘‘Gerekirse kaçarım.’’ Derin bir nefes aldım. ‘‘Ne olursa olsun kendi verdiğim kararların sonuçlarıyla yüzleşmekten başka bir çarem yok. Bir şekilde kendime yeni bir başlangıç için gereken neyse onu bulacağım.’’ Tam biraz ısınmışken, gözlerime ağır bir ağrı girdi.
‘‘İyi şanslar. İhtiyacın olacak.’’
‘‘Teşekkürler, hayatımı kurtardığın için de,’’ huzurla söyledim, onu, sessizliğine kapılmış seyrederken. İlk görüşte her ne kadar inatçı görünmüş olsa da, gizemli kişiliği çekici geliyordu. Arada bir tehlikeli tarafını göstermesi beni ona doğru çekiyordu. Hanim kızı kişiliğimin ardında bir yandan içimden geldiği gibi davranmam, bir yandan ise duygusal ve maceracı olan ruhum vardı. Ailede babamın tarafından gelen özelliklerdi bunlar, her ne kadar bunu gösterme konusunda içime kapansamda gizlicede gurur duyuyordum aslında.
‘‘Birşey değil.’’
Gece boyunca uykumda dönüp durdum. Anlamsız rüyalar aklımı ele geçirmiş, gecemin rahatlılığını yok ederken düşüncelerimi kontrol etmeye çalışıyordum. Kalbimin gömülü sesi bile arada kesiliyordu. Uyandığımda nefesim kesilmişti. Kendimi toparlamakta zorlandım. Belki yasadığım kabus bir halisunasyondu. Veya lanetlenmiştim ve ruhum elegeçirilmişti.
Bir sonraki sabah doğada ki tüm canlı varlıklar nefes kesen manzara içinde donmuşken, güneş erken doğmuştu. Uyandığımda kendimi dinlenmiş ve geçmişimden azat edilmiş hissettim. Kapalı alanın içinde yakışıklı detektifi yerde uyumuş bir şekilde buldum. Kimliği ve silahı yanındaydı. Yanan ateş tamamen sönmüş, odayı soğuk hava sarmıştı yeniden. Üstüne bir tane daha battaniye örtmek için uzandığım an, bir anda uyanıp döndü.
‘‘Günaydın.’’ Gülümsedim.
‘‘Günaydın.’’ Hemen ayağa kalktı ve silahına uzanıp belinin arka tarafına gizledi. ‘‘Geç oldu, gitmeliyiz.’’ Saat daha sabah yedi olsa da, hayatına dönmek için acelesi vardi, açıkcası, benim de. ‘‘Dün gece dışarısı çok sessizdi. Buradan trafik sesini bile duyabiliyordum, bu demektir ki yakinlarda bir yol var.’’
‘‘Bu iyi’’ Cevap verdim, o yerde halının üstünde uyuyarak geçirdiği uzun bir gece ardından boynunu esnetirken: ‘‘Otobüs garına gitmem gerekiyor’’ dedim, aklimdan geçen planı açıklayarak. Yaptıklarımdan sonra eve dönmem imkansızdı. Hiç bir ihtimal yoktu.
‘‘Neden? Nereye gidiyorsun?’’
‘‘Benim için çok değerli olan ama uzun bir süredir göremediğim birini görmeye gidicem’’ dedim, mutlulukla ve daha güzel bir başlangıcın umuduyla. Daha fazla söz söylemeden en yakındaki yolu bulmak için yola koyulduk.
Hayatımın bu yeni evresine bir yabacı ile birlikte girmişken, kişiliğinin ardında korkusuz bir ruh buldum. Her an olabilecek bir tehlikeye karşı tetikteydi, bu kendimi güvende hissettiriyordu. Her ne kadar fazla birşey söylemese de, altın bal rengi olan gözleri sıcak bir hikaye anlatıyordu. Her ne kadar yeni tanışmış olsak da sanki onu yıllardır tanıyormuşum gibiydi. Bir süre sonra bitiş çizgisine vardık. Hızla, durmadan geçen trafığin yolunu el ele geçtik, artık veda etme vakti gelmişti.
‘‘Buraya kadar. Burdan sonrasını biliyorum’’ dedim heycanla, bir yandan kendimi yeni bir mücadeleye hazırlarken. Gerçek hayat ile bir mücadele... ilk kez de buna atılmaya hazır hissettim kendimi. ‘‘Yardımların için teşşekürler ve sana yarattiğim sorunlar için özür dilerim.’’
‘‘Sorun yok… Kendine iyi bak, iyi şanslar.’’ Gülümsedi.
‘‘Teşekkürler, sanada.’’ İçimde bir rahatlamayla gülümsedim. Parlak sarı bir taksi beni almak için yanaştı kaldırıma, o sirada elini uzattı.
Uzak variş noktama yol almışken, bir yandan ailemi biraktığım için kendimi suçlu hissediyordum. En çok da annemi... Eminim, korku içinde dönüşümün haberini bekliyordur. Ondan veya evden hiç uzak kalmamıştım. Ama herşeyin bir ilki vardı. Başladığım yere geri dönmekte benim içim ölüm olurdu. Nişanımı bitirmekten başka bir seçeneğim yoktu ve oyun oynamaktan sıkılmıştım. Tek isteğim kendi ayaklarımın üstünde durup, özgür bir hayat yaşamaktı. Önümdeki zorlukları kendi istediğim şekilde aşarak, ailemin karmaşasına geri kapılmayacağıma bu sefer inat etmiştim.
Otobüs garına gelmeden önce bir kuyumcuya uğrayarak, elmas yüzüğümü sattim. Çünkü; Orhan’ı ve ona olan bağlılığımı hatırlatıcak hiç birşey istemiyordum. Bir sonraki işim, yeni bir kıyafet. Gelinliğimden kurtulmak bir rahatlık getirdi. Yeni bir ben yaratıp herşeyi yeride bırakmaya çalışırken üstümde bir yük gibi taşıyordum onu.
Otobüs garına vardığımızda babaannemin tek başına yaşadığı şehir, İzmir’e giden ilk otobüsteki son koltuğu aldım. Yıllardır babamdan gizli olarak birbirimize mektup yazıyorduk. Adresini artık ezberlemiştim. Her ne kadar önceden tanışmamış olsak da, annem ile olan geçmiş ilişkisi aramızdaki en önemli bağdı. Küçükken annem hep onun sevgi dolu kalbi ve şevkatli ruhunu öven hikayeler anlatırdı bana uyumadan önce.
Uzun sure önce babannem ve babam çok büyük kavga etmiş ve aileden uzaklaştırılmış. Kimse bana tartişmanın konusunu hiç bir zaman açıklamadı, küçük bir ipucu bile... Ben de affedilemeyecek birşey yaptığını düşünmeye başladım. Ama kim tarafından? Hiç bir zaman nedenini bilemedim ve soruşturmak bir seçenek de değildi.
Neredeyse sekiz saat yolda geçirdikten sonra, sonunda tarih dolu şehir İzmir’in batı yakasına vardım. Akdeniz’in sakin dalgalarıyla çevrili şehirde ilk gördüğüm taksiye atlayıp ailemin kayıp üyesinin mahallesine doğru yol aldım. Hava kararmaya başlıyordu. Dükkanlar sokağın kenarına kurulmuş çadırlardan oluşuyordu. Birşeyler satmak için birbirleriyle rekabet ederken, çocuklarda bir araya toplanmış futbol oynuyordu.
Büyük annemin boş evini bulmak kolaydı, ama vardıktan yakın bir süre sonra öldüğünü öğrenmem herşeyi zorlaştırdı. İçinde doğup yaşamak zorunda kaldığım zengin hapishaneden sonunda kurtulup, onunla tanışmak için bu kadar yaklaşmışken, ruhunun artık burada olmadığını öğrenmek... Bir ay önce ağır bir zatüreye kapılmış ve atmış sekiş yaşında hayata veda etmiş. Hala genç ve güzeldi. Yeniden bir araya gelmemiz kısmet değilmiş.
Cevabını aradığım geçmişime dair hatıralarla dolu eve girmek o gece yaptığım en zor şeydi. Babannemin topraksı kokusu hala evin etrafında dolanıyordu. Yatak odasına yaklaştıkça onun ruhunu evin her köşesinden fısıldarken hissettim. Oysa ki yalnızdım, yine yeniden. Yatağının yanında etrafına rekli kurdaleler sarılmış, mektuplarla dolu tahta bir kutu buldum. Düşüncelerini düzenlemek için değişik bir yöntemi varmış gerçektende.
Yorgun bedenimi dinlendirmek için kafamı bir zamanlar babannemin olan bir yastığına dayamışken, bir anda kurtarıcımın yüzü belirdi gözümün önümde. Onunda benim gibi birşeyler hissetiği konusunda düşüncelere daldim. Hüzün dolu olması gereken anımı başka duygularla örten aklım, bir şekilde yaşadığım kaybı düşünmüyordu hiç. Yaşadığım olayların bu duruma sürükleyen komik tesadüfünü düşünerek kendime güldüm. Bilmediğim bir yerde tek başımaydım. Varlğımın nedenlerini tanımlamaya çalışıyordum, ama yapbozun önemli bir parçası sonsuza kadar yok olmuştu. Geriye bırakılmış anılarla dolu yazılardan başka birşey kalmamıştı.
Bir sonraki gün babannemin gömüldüğü mezarlığı bulma yoluna koyuldum. Mezarlık onun hayatı kadar basitti, sağ ve sol tarafına güller serpiştirilmiş. Beklenildiği gibi bir çok kişi cenazesine katılmış. Komşuları tarafından sevilirdi. Fakat ona veda etmek için aileden kimse yoktu malesef. Keşke ben orda olsaydım, ama ondan çok keşke hala hayatta olsaydı. Ona sarılıp onu ne kadar çok sevdiğimi söylemek istiyordum, ve ona ne kadar çok ihtiyacım olduğunu. Ona kavuşma hayallerim fazla geçmeden öldürüldü, artık orda kalmam için bir neden yoktu.
İstanbul’a dönmek o anda tek şeçeneğimdi. Babaannemin bir kaç eşyasını tek bir bavula sığdırıp çıktım. Anneme bu hüzünlü haberi söylemem gerekiyordu, ama eve döndüğümde unuttuğum bir gerçekle yüzleştim. Kim bilebilirdi ki babamın babaannem gibi benimde aileyle olan bağlantımı kesiceğini. Bunu hiç hesaba katmamıştım, ama aslında düşündüğümden daha gerçekçiydi.
Etrafı duvarlarla kaplı köşkün dışında, içeri girmek için hiç bir izinim olmadan duruyordum. Babamın beni böyle suistimal etmesi de benim için bir uyanıştı. Her ne kadar onun çatısı altında yaşamama rağmen, onun güce karşı bağımlılığını hafife almışım.
Yasak cennetin metal boşluklarından içeriye bakarken annemi gördüm. Balkonumda duruyor, babam ile tartışıyordu. Annelik içgüdüleri ile ailem olmadan yanlız kalacak olmamı kabul edemiyordu. Kimsenin ne düşündüğü umrunda değildi. Tek istediği beni affetmesi ve geri dönmeme izin vermesiydi. Bense uzaktan sessizlik içinde hayatımın tartışılmasını seyrediyordum. Kendimi savunmayacaktım, yanlış birşey yapmamıştım.
‘‘Yapma, Fikret! Lütfen, yapma!’’ bağırdı, bir anda tüm çocukluğumun güzel anıları, müzikal sevdamı yakan bir kıvılcımla yok oldu. Gözlerimin önünde tahta pianom kızgın bir ateşte yanıyordu. Siyah beyaz notaları arasına tüm sırlarımı saklayan harmonik kutu; benim konuşma sesimdi. Yıllardır mahkum olan sesim.
‘‘Hayır!’’ diye bağırdım içimdeki acıyı ortaya çıkaran gür bir sesle. Gözyaşlarım haksız durumun ortasında saklı kaldı. Bu kadar acıyı ve eziyeti hak edicek ne yapmıştım? Nasıl bir baba kızının hayatını yok eder? Sevmediğim bir adamla evlenmedim diye mi? Bu sert davranşları artık kabul edemeyecek duruma gelmiştim. Malesef duvarın ters tarafındaydım ve ne annemi lanetli evliliğinden kurtaracak ne de onun ailesinden çok gücü seven bencil kocasını kurtarabilecek durumdaydım.
Tanıdığım ve sevdiğim herkesle olan bağlarımdan uzaklaştırıldıktan sonra, kendimi boğazın kenarında huzur içinde yürürken buldum. Özgürlüğün dalgaları sonsuza kadar bağlılık sözü olmadan o kadar güzel katlanıyordular ki. Ne kalıcak bir yerim vardı ne de başka bir planım. Deniz kenarında bir banka oturup babaannemin mektuplarını karıştırmaya başladım. İçinden saklı bir hazine veya bana yardımcı olacak bir ipucu çıkması umuduyla. Yaşamak için bir amaca ihtiyacım vardı. O an, bir mektupun arka arafında İstanbul’da yaşıyan bir avukatın ismini ve adresini buldum, İskender Göçer.
Hiç düşünmeden avukat ve babaannem arasında bir bağ bulma umuduyla, hemen ayaklanıp şehrin kalabalık trafiğinin arasında hızla koştum. Bürosuna, şansıma tam iş saati bitiminde vardım. İskender eve gitmek için çıkmak üzereydi, ama aramızda kısa bir tanışma ardına planları değişti. Babaannemle hep iletişim halinde kalmışlar yıllardır, bundan dolayı vefatından haber vardı. Hatta cenaze günü İzmir’deymiş.
İskender, babamın yaşlarındaydı. Uzun süredir bir savunma avukatıymış ve dedemi de babaannemi de yıllar öncesinden tanıyormuş. O zamanlar, o da İzmir’de yaşıyormuş. Herşeyin üstüne bir de amcam Hakan’ın yasal danışmanıymış. O Paris’te yaşarken onun burada ki işlerine o bakıyormuş. Amcam bir kaç ay sonra İstanbul’a dönmeyi düşünüyormuş, ama onun hakkında da hiç birşey bilmiyordum ben. O da ailemle konuşmuyordu.
Beni İskender’e ulaştıran talihsiz olaylara rağmen, İskender bana yardım etmek istedi. Hem hukuken hem de maddi olarak. Bunun için minnetardım. Her ne kadar kimseye yük olmak istemesem de o an nezaketini kabul etmekten başka bir seçeneğim yoktu. İskender, karısı Elmas Göçer ile Bebek’te ki yeni taşındıkları evde yaşıyordu. Ben hayatlarına girdiğimde daha yeni evlerine yerleşmemişlerdi bile.
Kısa bir süre sonra özgürlüğüme yeniden kavuştum. Müzikal dünyamı keşvetme yolunda bir karar alarak, bana evini açan aileye olan saygımı ve minnetarlığımı göstermek için iyi bir fırsat yakaladım. Göçer Eğitim Deneği’ne katıldım. Türkiye’de zor durumda olan çocuklara eğitim vermek için çabalayan, Türk bir dernekti. Dernek, yıllardır çocukların okul da ve sosyal hayatta istikrarlı bir hayat yaşamaları konusunda ki hedefinde çok başarılı olmuştur. Bende bu kuruma gönüllü olarak katılıp bu önemli konudaki çabalarında yardım etmek istedim.
Elmas Göçer derneğin kurucusuydu. Kırklı yaşlarında asil bir kadındı. Güzel bir gülümsemesi ve içten bir kişiliği vardı. Katılışımın ardından beni samimi bir şekilde karşıladı. Sonunda tek başma bir yolda yürüme konusunda bir karara vardığım için gururluydum. Motivasyonla ve gerçek bir amaçla... Yaşadığım rahat hayat biçiminden dolayı çok şanslıydım, ama herkes benim kadar şanslı değildi. Amacım başkalarına karşı olabildiğim kadar nazık olmaktı ve bir daha hiçbir şeyi kanıksamayacaktım. Bir zamanlar bana önemli gelmeyen bazı basit şeyler bile başkalarının gözünce çok değerliydi.
Dernekte ki ilk haftamda benim için bir hayal gerçekleşmişti sanki. Yeni öğretim pozisyonum benim için her ne kadar yeni bir deneyim olsa da, bana kendim ve öğrencilerim hakkında bir çok şey öğreten önemli bir tecrübeydi. Farklı geçmişleri olan farklı yaşlarda ki çocuklar, piyano çalmasını öğrenmeye çok heyecanlıydılar ve bir süre sonra içlerindeki sanat ve yaratıcılığın yolunu müzikle keşvetmeye başladılar.
Tek başıma olmaya alışmaya başlamış olsam da annemi özlüyordum. Düğün gününden beri konuşmamıştık. Telefonu alıp onu aramamak için zor tutuyordum kendimi. Babamın konuştuğumuzu öğrenip aralarını daha fazla zorlaştırmaktan korkuyordum. Bundan dolayı ikimizin iyiliği için görünmez kalmalıydım. Bu hassas durumu İskender’e bıraktım, o bizim iletişim içinde olmamız için en güvenli yoldu.
İlk haftamın sonunda derneğin yıllık bağış toplamak için yapılan organizasyonu, Istanbul’un en güzel otellerinden birinde asil kurucuları tarafından yapıldı. Elmas hanım ve kocası, İskender. Ana lobiden içeri girdiğimde birazdan nazik bağışlar yapıcak olan zengin kalabalığı eğlendiren bir klasik müzik çalıyordu arka planda.
Kafamı çevirdiğimde, gölgelerden açığa çıkan gizemli kahramanımı gördüm. Masalda kaybolmuş bir prensi anımsatıyordu. Ve belki de hayalinde prensesinin arayışındaydı.
Balo salonunun tam ordasında açık kırmızı elbisemle duruyor, Elmas hanım ve diğer gönülülerle sohbet ediyordum. Yabancinin gözlerini her hareketimi izlerken hissedebiliyordum. Kalbim hızla çarpıyordu ve sanki onun büyüsüne kapılmış gibi gözlerim ona doğru döndü. Bir an bile olsa güçlü bir bakış yakaladım.
‘‘Aman tanrım! Burada..!’’ diye düşündüm kendi kendime. Diğer yandan ise, içinde bulunduğum sohbeten kendimi ayırmama çabasında gülümsüyordum. Bir anda içimi ateş bastı ve kendimi kalabalıktan ayırdım.
Plansız kaçışım beni terasa sürükledi. Soğuk rüzgar beni gecenin karanlığında sürüklüyordu, ay bulutların ardından bakarken. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Vücudumun rüzglarla dans etmesine izin verdim bir süre. Kendimi çok duygusal hissediyordum. Kalbimde alışkın olmadığım duygular vardı. Kafamı çevirdiğimde onu yakından beni izlerken yakaladım. O an bizi birbirimize doğru çeken aşkın müziğiyle birlikte durdu. Her ne kadar ilk günden beri onu hoş bulsam da hiçbir zaman gerçekten birşey olabileceğini düşünmemiştim.
Ay ışığı altında dans ettik, birbirimizin gözlerine bakarak hayaller kurarken... Sanki dünyada ki son iki insandık. Kalbim aşkın melodisini çalmak üzere hareket ediyordu. Müzik durduğunda, birbirimize bakakaldık. Dudaklarım soğuk bir hisle titredi. O sırada her dokunuşu yanaklarımı ısıttı. Dokunuşu ardından geriye kalan al bir ışıltı vardı. Kısa bir sure sonra dudaklarımız heycanımıza yetişti ve ilk öpüşmemize sürüklendik. Bir anda kendimi bu durumdan geriye çektim. Kenimi yine ani bir tepkiyle sürüklediğim durumu fark ederek... Kolumu kaldırdım ve yanağına tokat attım.
‘‘Ne cürretle!’’ masum bir şekilde onu süçladım, kalbimin hızlı atışıyla boğuşurken...
‘‘Sanki seni öpmemi istemiyordun’’ diye cevapladı gözlerime bakarak, sonsuz bir güvenle. Beni tek var olan gerçekle yüzleştirmişti, ama ben kabul etmedim.
‘‘Tabi ki hayır!’’ Duygularımı ve karşı konulamaz cazibesini görmezden gelmeye devam ettim. ‘‘Beni bir kere kurtardın diye, bir anda hayatıma yeniden girip, benimle dans edip, beni böyle öpebiliceğini mi sanıyorsun?’’
‘‘Pek öyle değil… Ormanda ki o geceden sonra seni bir daha görüceğimi hiç düşünmedim.’’ Gülümsedi. Bir an amacını soruşturmaya başladım. Belki de gerçekten benim kadar üzgündü.
‘‘Gerçekten mi?’’ Gülümseyip soru sorar şeklinde kafamı eğdim. İtirafı beni şaşırttı. Belki de hayalim gerçek oluyordu.
‘‘Evet. Nasıl düşüneyim?’’ başka tarafa baktım, rüyalarımda ki adam tarafından kalbim kırılmasın diye. Tam o sırada Elmas hanım geldi beni arar bir şekilde. Yanımdaki gizemli adamı oğlu Kenan Göçer olarak tanıştırdı. Bu tanışma olaylara beklenmedik bir yön verdi. Kenan ile yeniden karşılaşmamıza yol açan komik bir tesadüftü.
Özgürlük birinin fiziksel olarak engellerini aşıp, zincerinden kurtulması değildir. Geçek özgürlük birinin kendi duygu ve düşüncelerini açıklama işteğiyle başlar. Yargılanma korkusu olmadan düşüncelerini açıklamak, duygularını tepkilerden korkmadan söyleyebilmektir.
Bağımsız olmak dünyada ki herkesin elinde olup hiçe sayılmaması gereken bir zarafet: bu yüzden özgürlükle gelen sorumlulukları da anlamalıyız. Bir şeyi yapmadan önce iki kere düşünmek, bizi sonsuza kadar özgürlüğümüzü kaybetirecek yanlış kararlar almaktan engelleyebilir.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

İstanbul, 2014
KENAN
Bahar Yılmaz... Onur ve prensipli geç kadın. Kalbimi ilk bakışta aşka sürükleyen ilk ve tek kadındı. Her ne kadar tanışmamız bir tesadüf olsa da, ilk gördüğüm andan itibaren onun içinden geldiği gibi davranan karekterine ve kendini özgür biriymiş gibi tanıtma çabasına kapılmıştım. İlk buluşmamızdan itibaren derin duygularla maceraya doğru sürüklenmişti. Bu da yılın en sempatik kaçak gelini olmasına sebep olmuştu. Onun bir anda karşısına çıktığımda düğününe saatler kala damadı tek etmeye karar vermesi işime yaramıştı. Aslında orda olmamalıydım, ama suç ortağım Emir Polat beni arayıp yardıma ihtiyacı olduğunu söylemişti.
Bahar’ın babasının peşindeydi bir dava için. Fikret Yılmaz, İstanbul’da ve denizde yaptığı yasa dışı işler için soruşturuluyordu. Düğün günü Emir’in suçlarına kanıt toplaması için en uygun gündü. Tüm ailenin dikkatı düğün telaşıyla dağılmış olacaktı. Eve giriş yolu arayışında Bahar’ın balkonunda saklanıyorken, beklenmedik bir anda yakaladı beni. Orada bulunma nedenimi ve ortağımın kimliğini açığa çıkarmamak için onun isteği üzerine oradan kaçmasına yardımcı olmaktan başka bir seçeneğim yoktu.
Kaçışımızdan kisa bir süre sonra, Bahar’ın otoriteye mahkum kalmış bir kurban olduğunu anladım. Babası herhangi bir adam değildi. Bu dava için onun geçmişini araştırırken bile ne kadar politik ve kontrollu biri olduğunu okudum. Tabi kızını sevmediği bir adamla zorla evlenmeye sürükleyen olaylarda ortadaydı. Garip bir şekilde Yılmaz ailesinin geçmişi benim kini andırıyordu.
Annem Elmas’ın ilk kocası ona şiddet uygularmış. Adı Ömer Korkmaz’dı, profesyonel bir alkolık ve kumarbaz... Annemin sevgi dolu kalbini banka hesabına ulaşabilmek için kullanmış. Bir gün yine kavgaları durdurulmaz bir noktaya gelmişken, kendini kurtarma çabasıyla onun sarhoş bedenini merdivenlerden aşağı doğru iter ve adam ani bir darbeyle hayatını kaybeder. Ömer’in ailesi annemi onu öldürmekle suçlamış ve annem hapse atılmış. Bu süreçte iki yaşındaki kızı Elif’i kendi korumaları altına almışlar.
Bir sene sonra babam, İskender’e bu dava verildi ve dava meşru mudaafa olarak sonuçlandı. Ve babam İskender ile annem bu sürecin akabinde evlenme kararı aldılar. Fakat Elif ve Ömer’in ailesi hiçbir yer de bulunamıyordu. Bu da annemi kalbi kırılmış bir halde bıraktı. Genç bir yaşta üvey ablamin varlığını öğrendim ve bitmiyen geceler boyunca annemin dayanılmaz mutsuzluğuna ve kederine tanık oldum. Bu durum beni Elif’i bulana kadar aramam konusunda kararlılığa sürükledi. Bu karar beni gururla yaptığım işim; detektif olma yoluna sürükleyen en büyük etkendi.
Kaçışımızın gecesinde Bahar ile ben ormanda bulduğumuz bir kulübede saklandık. Yanan sobanın yakınında ki koltukta kıvrılarak uyuyordu, ben tüm gece onu seyrederken. Beyaz gelinliği içinde o kadar güzel duruyordu ki, bir prenses gibi dinleniyordu. Onu gördüğüm ilk andan beri ona karşı birşeyler hissetmiş olsam da durumu kulanmamak için elimden geleni yaptım. Öyle biri olarak yetiştirilmemiştim.
Bahar, korkusuz kişiliğine rağmen uykusunda titriyordu. Belki sonu bilinmeyen geleceğini hayal ediyordu. Belki de ailesiyle yüzleşiceği anı... Bir sonraki sabah maceramız sona ermişti. Bahar’ın eve dönmek gibi bir kararı yoktu. Yollarımız ayrılırken, aklında ki yeni planıyla ona şans diledim. Ve kendi yolumda tek başıma devam ettim.
Diğer tarafta olan ani olaylar nedeniyle Emir, Fikret’in suçlarını kanıtlayacak hiç birşey bulamamıştı. Soruşturması, olmayan düğün yüzünden aksamıştı. Ve bu yüzden görevden uzaklaştırılmıştı. Bu sırada ben üvey ablamın soruşturmasında bulduğum bir ipucunun peşinde şehir dişina çıkmıştım. Her geçen yıl Elif’i bulma umudum azalıyordu. Fakat hiç vazgeçmeyeceğime dair söz vermiştim kendime. Ölmeden önce yaptğım son şey olsa da, onu bulmak zorundaydım.
Beş yıl önce arayışlarım beni İzmir’de özel bir çocuk edinme kurumuna götürdü. Elif yıllarca orda yaşamış. Her ne kadar polis olsam da, onu evlatlık alan aile hakkında hiç bir bilgi vermediler bana. En küçük bilgi bile özeldi ve hiç bir sorum cevaplanmadı. Bu yıl içinde kurum kapatılmıştı ama yönetici asistanı Esma Demir beni hatırlıyordu. Bir şekilde aklında iyi biri olarak kalmışım ve buluşma isteği ile beni aradı.
Korkmaz ailesi Elif’i alıp götürdüklerinden kısa bir süre sonra evlatlık edinilmesi için onu bu kuruma vermişler. Daha iki yaşındaymış o zaman. Kendi çocukları gibi bakacak kadar sevememişler demek ki Elif’. Oraya bırakıldığı ilk gün Esma’nın da orada çalışmaya başladığı ilk günmüş. Bu yüzden yıllar geçse de o günü halen çok iyi hatırlıyormuş. Elif geldiğinde halen çok küçükmüş ve kısa sürede hayatında çok fazla değişilik olmuş. İlk babasını kaybetmiş. Sonra annesi hapse atılmış ve yeni ailesi belirlenmişken, o da kisa bir süre sonra sona ermiş ve kendini yabancıların arasında buluvermiş.
Elif, yetimhanede sekiz yıl boyunca yaşamış, evlatlık edinecek bir ailenin gelmesi umuduyla. Hep yanlızdı ve herşeyi soruşturuyordu. Ailesini özlüyordu, en çok da annesini... Bir gün ordan kaçıp evine döndü. O an hiç beklemediği şey oldu. Babasının ailesi onu kabul etmedi. On yaşında yetim bir çocukla bağlantılarının olmasını istemiyorlardı, damarlarından aynı kan aksa da. Onu geldiği yere geri göndermeden önce tehtit ettiler geri gelmemesi için.
Elif sadece gerçek sevgiye ve korumaya ihtiyacı olan masum bir çocuktu. Ama kaçışı herşeyi daha kötüye sürükledi. Kısa bir süre sonra depresif bir hale kapıldı ve bunu hiçbir zaman atlatamadı. Kimsenin onu sevemeyeceğine, hatta onunla olmak bile istemeyeceğine inandırmıştı kendini. Bu da kendini dış dünyadan uzak tutmasına neden oldu. Kimseye kalbini açamıyordu. Yetimhanenin kapanışı üzerine terapi için onu bir bakım evine devretiler. Fakat kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Esma bile... .
Ben şehir dışıdayken ailem Bebek’te ki yeni evimize taşınıyorlardı. Ev, İstanbul’un yargı mahkemesine çok daha yakın bir mesafe de idi. Babamın da benim de hep mahkemede çok işlerimiz oluyordu. Buda kimi zaman annem için çok stresli oluyordu. Kendimi tehlikeye sokacağımdan korkuyordu. Oysa ki yaptığım işin, kaderim olduğunu anlayamıyordu. Polis olmaktan başka bir şey olamazdım.
Yeni bir ipucu peşinde İstanbul’a geri döndüm. Aynı gece ailemin yıllık bağış organizasyonu vardı ve orada onur konukları arasında Bahar’ı buldum. Onu bir daha göreceğimi düşünmesem de onunla yeniden karşılaşmak güzel bir süpriz oldu. Onun her adımını takıp etmekten geri alamadım kendimi. Bu da onun ruhuyla dans edip, sonunda tutkuyla tatlanmış dudaklarını öptüm.
Farketmeden kendimi masum gözlerine bakıp boğulurken buldum, her aldığım nefesle adını sayıklıyordum. Aramzda ki ilişkinin doğuracağı kötü sonuçlara aldırmadan... Onun hayatının ilk aşkı ve bitmeyen tutkusunda kaybetim kendimi. Geçen her saniyeyi sayıyordum. Sanki gerçek olamayacak kadar güzeldi benim için. Mutlu gülümsemeleri kalbime huzur getirdi ve hayatımda ilk kez kendimi güçsüz hissettim. Ama yaşadığım anın tadını çıkarıyordum.
Romantik anımızın ardından Bahar’ın organizasyonda sadece bir davetli olmadığını ve benim yokluğumda ailemin evinde özel bir misafir olarak ağırlandını öğrendim. Her şeyden önce Yılmaz ailesi ve Göçer ailesinin arasndaki arkadaşlık bağı beni iyice işkillendirdi.
Babamın bu güne kadar bu iki aile arasında ki bağdan bahsettiğini hatırlamıyordum. Belki de onlarla doğrudan bir iletişim içinde olmadığı içindi. Bahar’ın rahtmeli babaannesi başka bir şehirde yaşıyordu ve zengin amcası ise İstanbul’a hiç yakın değildi. Babamın belki de Fikret’in yaptığı işlerle alakalı olan bu soruşturmadan hiç haberi yoktu ve söylemek de benim elimde değildi. Çünkü bu Emir’in davasıydı.
Bahar asil hayatından uzaklaşıp kendine özgür bir hayat yaşamayı şeçtiği gün onun için her şey değişti. Malesef inatla ve aniden yaptığı tercihler onun annesiyle ayrı kalmalarına sebep olmuştu. İstanbul’da bilindik ve önemli bir avukat olan babam, Bahar ile tanışıp hikayesini öğrenince onu direk koruması altına almış. Onun annesine yeniden kavuşabilmesi için tüm yasal haklarını savunucağına söz vermişti.
Bahar’ın hayatıma girmesiyle bana yeni bir engel konmuştu. Her sabah onun hayatımda parlayan güneşiyle uyandiğim ve ay ışığının gögesinde huzurla uyukuya daldığım için dünyanın en şanslı adamıydım. Bulması zor değerli bir taştı. Ama onun nazık kişiliğini açığa çıkarmış olsam da halen bana çok uzaktaydı. Kısa bir sure sonra bana karşı aynı duyguları beslediğini hissettiğimde ona aşık olduğumu anladım.
Her geçen gün bizim için yeni bir cenetti. Karşı koymadan ruhlarımız birbirlerine bağlanıyordu. Tanışmamızın ilk gününden beri her geçen gün, Bahar daha güzel ve daha güçlü bir kadın oluyordu. Öğretim kariyeri her geçen gün renkli bir sonrabahar gibi çiçekleniyordu. Çalan müzik notaları ve mutlu ritimlerle akıp gidiyordu. Kendi ayakları üstünde durup, gerçek dünya da geçmişini düşünmeden yaşama konusunda ki azmi, onun gerçekten ne kadar korkusuz ve güçlü biri olduğunu gösteriyordu. Mutlu bir hayat yaşamak için var olan hırsı, benim bağlanma konusundaki korkularımı yok etti.
O sıralar hayat çok mükemmeldi. Fazla mükemmel... O anda beklenmedik bir şey oldu. Fikret Yılmaz, uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve dolandırıcılıkla suçlanarak tutuklanmıştı. Çok dikkatli planlanan operasyon haftalar boyunca haberlerde gösterildi. Ona karşı bulunan kanıtlar bir kurşun kadar ölümcüldü. İstanbul’un en iyi avukatı bile onun cezasını düşürmekte başarılı olamadı. Bahar’ın annesi hiç rahat kalamadı. Haber kanalları ve magazin programları bile onun sürekli peşindeydi. Kocası müebbet cezasına mahkum edildi. Tüm varliklarına da devlet el koymuştu.
Bahar bunların hepsini inkar ettiği bir dönemden geçiyordu. Söylenen herşeye inanmayı redediyordu. Fikret her ne kadar zor biri olsa da, onun babasıydı. Her ne kadar babasını anlattığında benim babamı antattığım kadar içten konuşmasa da, kan bağları vardı. İyi bir haber, annesiyle üç ay ayrı kalmanın ardından birbirlerine kavuştular. Bu zor dönemi aşmak için her şeyden çok birbirlerine ihtiyaçları vardı.
Her şey yeterince zor değilmiş gibi tüm davaların ortasında, Bahar’ın eski nişanlısı Orhan Mizra yeniden ortaya çıktı. Yılmaz ailesine yardım etmek yerine bu durumu kendi yararına kullandı ve Bahar’ı yeniden elde etmeye çalıştı. Bahar tabiki de bunu kabul etmedi. Onu hiçbir zaman istememişti. Ne olmuştu da onun şimdi farklı düşünüceğini sanmıştı? Belli ki kendi hayal dünyasına hapsolmuştu. Belki de iki kadının Fikret’in yokluğunda zayıf bir durumda kalacaklarını düşünmüştü, ama yanılıyordu. Ben ve ailem ikisinin de davalarıyla uğraşırken, onlara hiç bir zarar gelmemesi için elimizden geleni yapıyorduk.
Orhan’ın çabaları bitmedi. Bahar’ın gölgesini gece gündüz takip etti. Çocukluğundan beri sevdiği kadın tarafından birden fazla kez reddedilince, onu düğün günlerinde tek ettiği için ve beni sevmeyi seçtiği için intikam almak istiyordu. İntikam yolunda da benimle karşılaştı. Peşimden geldi ve beni öldüreceğini söyledi. Ona karşı bir tepki vermem için gözümü korkutmaya çalışıyordu.
İlk başka çok tehlikeli biri gibi gelmedi gözüme. Bu yüzden çocukça davranışlarını aldırmamaya çalıştım, ta ki sahoş olup arabamı yakana kadar. Bahar hakkında ahlaksızca şeyler söyleyerek beni tahrik ediyordu. İşte o zaman sabrım taştı ve şiddeli yumruklarla birbirimize girdik. Kısa bir süre sonra Orhan’ın davranışları, onun bir sure için hapse atılmasıyla sonuçlandı. Hepimiz sonunda az da olsa biraz rahatlayabilmiştik.
Fikret’in hapse atılmasından iki hafta sonra Bahar’ın amcası Hakan, Paris’ten temelli İstanbul’a dönmüştü. Babamla her ne kadar yıllardır uzakta yaşasalarda sıkı bir ilişkileri vardı. İlk görüşte, asil bir adamdı, farklı görüşleri ve sözleri vardı. Çok zengindi. Parasıyla dünyanın bir çok yerinde yatırımlar yapmış. Dönüşünün asıl amacı; olan herş eyden sonra ailesini abisinden korumaktı. Bu yüzden onlarda beraber yaşamaya başladı.
Bahar’ın Hakan’ın evine taşınması aramızda hiçbir şeyi değiştirmedi. Hatta tam tersini yaptı. İkimiz de zorla birbirimizi özlemeyi öğrendik. Bu da ayrı yaşamaya dayanamadığımızı gösterdi bize. Bu yüzden ben de ilişkimizin tüm saçılan uçlarını bir teklifle bağlamaya karar verdim. Birbirimiz için yaratılmıştık, nokta.
21 Mart ilbaharın başlangiç günüydü ve Bahar’ın doğum günü. Gün batımında, bebek sahilinde müstakbel eşimle buluşmak için yola koyuldum. Tam da, bir çift olarak oturduğumuz ilk yere. Yavaşça kalabalık sokaklardan bana doğru koşuşunu seyrerttim. Kalbi atıyor, sonsuz mutluluğumuzun peşinden koşuyordu. İsli duran gökyüzünde şimşekler çakmaya başladı. Açık denizin üstüne ağır yağmurlarını bırakacağına dair tehtit ediyordu. Ben olduğum yerde durup izlerken, altın renginde ki güneş, kızgın denizin katlanan dalgalarının arkasından battı.
İkimizde yaşadıklarımız ardından sonunda gerçek bir an yaşıyorduk ve birbirimize kavuşma macerasının sonuna gelmiş olmak yerini, biz yeni bir hayata başlamak için hazırdık. Hayatımız mutluluk dolu satırlarla yazılmış bir kitaptı ve başladığımız bu yolculukta bir sonra ki adımız birbirimize bağlılıktı. Her ne kadar ikimizin kaderi avucumuza yazılmış bize özel bir sır olsa da, zamanı gelince açığa çıkmak için bekliyordu. En değerli gücümüz bu sırdı.
‘‘Kenan!’’ çaresizlik içinde seslendi nefes almakta zorlanırken. Gözlerinden huzun gözyaşları akıyordu mutluluk yerine.
‘‘Bahar, Noldu?’’
‘‘Gitti Kenan… sonsuza kadar gitti.’’ Aklından geçenleri söylemeye çalışırken her nefesinde sesi titriyor, gözlerinden akan yaşlar durmuyordu.
‘‘Kim hakkında konuşuyorsun Bahar?’’ Ne düşünüceğimi bilmeden korkuyla sordum.
‘‘Melek! O öldü Kenan. Melek kollarımda öldü!’’ Zayıf duygularını saklamaz bir halde, durdurulmaz bir şekilde ağlıyordu. Onu rahatlatmak için kırılmış ruhunu kollarımla sardım. Melek, Bahar’ın Göçer Derneği’nde tanıştığı genç bir yetim kızdı. Onu çok seviyordu. Aralarında özel bir bağ vardı.
‘‘Ne zaman? Nasıl?’’
‘‘Buraya gelmek üzere dernekten çıktım. Her şey o kadar çabuk oldu ki. Bi araba ona hızla çarpıp, durmadan devam etti.’’
‘‘Çok üzgünüm Bahar.’’ Onu kalbime doğru çektim, şaçlarının kokusunu içime çekerek. O da içinde ki tüm kederi ağlayarak dışarıya attı. ‘‘Onu ne kadar çok sevdiğini biliyorum.’’
‘‘O beni daha çok seviyordu. Beni hiç olmayan ablası gibi seviyordu. Onun tek ailesiydim.’’
‘‘Biliyorum.’’
‘‘Ona seninle mutlu olucağıma söz verdim. Ölmeden önce benden son isteğiydi bu. Onun için şu an buradayım.’’ Bir anda tabiat ananın deli fırtınası gelişini bildirdi, üstümüze yağdırdığı yağmurlar ve her yöne dalgalanan rüzgarlarıyla. Sanki evren bizimle beraber acı kaybımız için kederleniyordu.
‘‘İyiki buradasin Bahar.’’ Bir yandan kendimi rahatlamış hissettim. ‘‘Sensiz yaşıyamam. Bir saniye bile. Her sabah doğan güneşimsin, her gecemin ayı, ve özgürlüğümün her nefesi.’’
‘‘Seni çok seviyorum Kenan.’’
‘‘Ben seni daha çok seviyorum, sevgilim.’’ Alnından öptüm. ‘‘Benimle evlen, Bahar. Karım ol, tutkum ve onurum...’’
‘‘Evet, Kenan. Seninle evlenirim…’’ Gülümsedi, artık gözyaşları mutluluktan akarken dudaklarımız yapıştı, yanan aşkımızın hayat boyu bağlılığını kutlarcasına. Hayat sevdiklerimizden ayrı kalmak için fazla kısa. Melek’in ölümünden öğrendiğim önemli bir ders oldu bu.
O anda nişanımızı kutlamak için Paris’e gitmeye karar verdik. Olanlardan sonra her şeyden uzaklaşmak istiyoduk. O gece uçağımızdan yarım saat önce Bahar ile havalimanın da uçağimizi bekliyorduk. Uçağın kapısında ki salonda metal bir banka oturdum. Bahar başını göğsüme yaslamış dinleniyordu. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen gecelerin hayalini kuruyorduk. O sirada Bahar’ın gözlerinde sözlerinin mutluluğunu görebiliyordum.
‘‘Gerçekten nişanlandık mı Kenan?’’ diye sordu mutlulukla. Heycandan gözleri parlıyordu.
‘‘Evet Bahar. Evleneceğiz.’’ Saçlarını okşarken ona güven verdim. Vücudunu kaldırıp bana döndü.
‘‘Hayatım boyunca bu günü bekledim. Hayalimdeki adama ‘evet’ demek, sanki bu bile bir hayal.’’
‘‘Bende. Sana nasıl evlenme teklifi edeceğimi o kadar çok düşünmüştüm ki. Ama gerçek hayalimdekinden çok daha güzeldi.’’ Kalbime doğru çektim onu, hiç birakmak istemiyordum. Tam o sırada bir silah sesi duyduldu ve tüm hayalimanı telaş içinde kaçışmaya başladı. Kafamı kaldırdığımda Bahar kollarımda ve ellerim kan içindeydi. Bir anda dengesini kaybedip yere yığıldı.
‘‘Bahar!.’’ Korku içinde dondum. ‘‘ Bahar? Bahar? Beni duyabiliyormusun?’’ Yüzüne dokundum onu uyandırma çabasıyla ama vücudu hızla ısı kaybediyordu. Polis ve güvenlik görevlileri olay yerine hemen gelip etrafımızı sardılar, diğer yolcular korkuyla koltukların arkalarına saklanmışlardı.
‘‘Ambulans çağırın hemen! Nişanlım vuruldu! Biri yardım etsin!’’ Bağırdım. Bir yandan onu kollarıma alıp en yakın çıkıştan dışarı koşmamak için kendimi zor tutuyordum. Malesef hiçbir yere gidecek durumda değildim.
‘‘Havalimanı kapatılmıştır’ ‘diye anons edildi. O sırada bir güvenlik görevlisi Bahar’ın nabzını ölçüyordu.
‘‘Bahar… Bahar… benimle kal. Birazdan her şey geçecek. Söz veriyorum.’’ Kulağına fısıldadım, hayatımın aşkının bir sonbahar yaprağı gibi solduğunu izlerken.
Bir süre sonra ambulansla en yakın hastaneye götürüldük. Bahar’ın ve benim ailem çoktan varmış heycanla bizi bekliyorlardı. Kurşun Bahar’ı belinden böbreklerine yakın bir yere isabet etmiş. Çok kötü durumdaydı ve ameliyat beklenildiğinden çok daha uzun sürdü. Komplikasyonlar oldu ve kana ihtiyacı vardı. Ben ise o sırada tek başıma koridorda dolanıyor, olan herşeyi sorguluyordum.
Orhan hapisteydi. Bunu yapan o olamazdı. İki hafta önce bir çeteyi banka soygunundan dolayı tutuklamıştım. Ama çetenin başındaki adam hiçbir yerde bulunamamıştı. Belki o peşimdeydi ve yanlışlıkla benim yerime Bahar’ı vurmuştu. Tüm olasılıkları düşündükçe hayatımın düşündüğümden çok daha fazla tehlike dolu olduğunu farkettim.
Sonunda doktorlardan iyi haber almıştık. Bahar hastane odasında dinleniyordu ve beni görmek istemişti. Odaya girmeden önce koridorda sessizce durup, bir sonra ki adımmn ne olacağına karar vermeye çaliştim. O an elimi cebime attığımda, Bahar’a nişan hediyesi olarak Paris’te vereceğim babaannemin yüzüğünü buldum.
Bahar, beyaz bir battaniye altına kıvrılmış dinleniyordu. Yüzü soluktu. Serumdan damla damla akan ağrı kesici kollarına gidiyordu. Başka kablolarsa göğsüne bağlanmış kabinin atışlarını ölçüyordu. Yavaşça ona doğru yürüdüm ve baş ucunun yanına bir sandalye çektim. Elini tutup öpmek için uzandim. Tam o sırada gözlerini açıp beni onun üzerine eğilmiş bir halde izlerken buldu. Gözlerimin içine bakarak gülümsedi. Hayatımda ilk kez çok korkmuştum. Onu kaybetmenin düşüncesi bile beni delirtiyordu.
‘‘Kenan…’’ Sesi zayıftı.
‘‘Buradayım Bahar.’’ İkinci bir defa elini öptüm. O sırada göz yaşlarım bir anda toplandılar. Onu hiç bu kadar güçsüz görmemiştim. Bunu kabul edemiyordum.
‘‘Saat kaç?’’ diye sordu.
‘‘Neredeyse gece yarısı. Neden?’’
‘‘Paris’e uçağımızı kaçrdık.’’ Acıyla gülümsedi içinde bir umutla.
‘‘Bahar..’’ Ruhsuz bir nefes verdim, sözlerim boğazımda kaldı.
‘‘Kenan… ben iyim…’’ yumuşak bir sesle konuştu, gözünden bir damla yaş akarken. ‘‘Lütfen üzülme. Biz beraber olduğumuz sürece her şey güzel olacak.’’ Olan her şeye rağmen halen umutluydu. O sırada gözyaşlarım dökülmeye başladi ilk kez.
‘‘Çok korktum… Seni kaybettim sandım.’’
‘‘Ama kaybetimedin… yakında o kapıdan beraber çıkıp kaldığımız yerden devam edeceğiz. Söz veriyorum.’’ Bize gerçekten inanıyordu. Benim gibi her şeyden vazgeçmeye hazır değildi. Katılmadığımı belirten bir şekilde kafamı salladım. Bacaklarım titriyordu.
‘‘Kenan? Noldu?’’ Gözlerine baktıkça tanıyıp sevdiğim korkusuz Bahar’ı gördüm. Ama benim onun kadar cesaretim yoktu. En azından o gece.
‘‘Seninle o kapıdan dışarı beraber yürüyeceğime söz veremem.’’
‘‘Ne diyorsun Kenan?’’
‘‘Benim yüzümden az kalsın ölecektin Bahar. Seni koruyamadım ve sen benim için bu dünyada ki en değeri kişisin.’’
‘‘Hayır... olanlar için kendini suçlama. Lütfen yapma.’’
‘‘Evet. Suçlanması gereken insan benim. Senin hayatını yine tehlikeye atamam Bahar. Bu gece ki gibi , kollarımda ölmeni izleyemem.’’ Elimi ellerinden çektim. O hala tutunmaya çalışıyordu.
‘‘Kenan gitme… beni bırakma.’’ Büyük bir acı ile ağladı. ‘‘Lütfen… lütfen gitme.’’
‘‘Özür dilerim Bahar… Gitmeliyim.’’
‘‘Hayır’’
‘‘Benimle beraber olup hayatını kaybetmektense bensiz yaşamanı tercih ederim.’’
‘‘Hayır. Gitme… Kenan, gitme!’’ Haykırdı. Sonunda elini bırakma cesaretini buldum ve arkama bile bakmadan kapıdan çıktım.
Bir anda kendimi nefes nefese ter içinde buldum. Olanların geçekliği çok acı vericiydi. Kaybolmuş bir tutkunun acı gerçeği hayatımın yolunu değiştirmişti.
İşimin ve silahımın verdiği cesaretlerin ardında çaresizdim. Kaderimden uzak bir yol da yürümeyi seçtim. Bahar’ı sevmediğim için değil, onu her şeyden daha çok sevdiğim için. Onu daha acı verici bir şekilde kaybetmekten korkuyordum. Amacımı anlamayacak bir durumda olsa da benden nefret etmek için her hakkı vardı. Bu hakkı ona ben vermiştim.
O günden sonra, yolu olmayan kayıp bir adamdım. Bana umut verip devam etmeme sebep olan tek şey, rüyalarımda hiç susmayan Bahar’ın sesiydi. Hayal dünyam da kimse bizi ayıramazdı. Her ne kadar suçlu vicdanımın yolu kolay olmasa da, her şeyi reddetmek tüm gerçekler arasında en büyük suçtu. Her ne kadar kabul etmesem de onun hayatından bana en çok ihtiyacı olduğu anda çıktım. Ayrılığımızın birinci yıl dönümünde ondan özürdilemek yerine, kendimi bahanelerle boğdum.
Ona karşı hiç bitmeyecek olan sevgimi saklamaya çalişmak zordu ama en zoru onları içime gömmeye çalişmaktı. Kalbimi, hayatımı hiç bir boşluğa takılmadan devam etmeye zorluyordum. Bahar, hayatın solmuş fotorafı içinde, ama o ne olursa olsun koruyacağıma söz verdiğim gizli bir sanattı. Hissettiğim hiçbir şeyin önemi yoktu artık, önemli olan onun yaptıklarıydı.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

İstanbul 2015
BAHAR
Paris’ten ayrılan tren, sesli bir şekilde dumanını atarken, yolcularına son variş istasyonları İstanbul’a vardıklarını bildiriyordu. Beni yine gördüğüm bir kabustan uyandırmıştı. Yorgun aklım geçmişimden kalma manzaralara dalmıştı. Yıpranmış hayallerimi sonsuza kadar geriye bıraktığım yere. Tüm güzel anılarım ve hatıralarım zamanla hiç izi geçmeyen yaralar haline gelmişti. Hayal kırıklığımı halen içimde taşıyordum. Benim masalımın kahramanı, Kenan Göçer adında cesur bir dedektifti. İlk görüşte kalbimi çaldi. Fakat, onu hayallerimden başka hiç bir yerde bulamıyordum.
‘‘Evim evim, güzel evim’’ diye fısıldadım kendime. Camdan dişarı bakarken nefes aldıkça içim taşacakmış gibi geliyordu. Kimi sevdiklerine hoşgeldin demek için, kimisi de belki her şeyden uzakta yeni bir yoluculuğa çıkacaklara veda etmek için orda olan her yaştan insan, tren istasyonunu doldurmuştu. Kimisi ilk kez oraya gelmişken, kimisi uzun bir yolculuk ardına doğdukları yere geri dönmüştü, benim gibi. Paris’e gittiğimden beri uzun bir yıl geçmişti. Uzaklaşmama sebep olan herşeye rağmen eve dönmek iyi gelmişti.
Arkamdan bavulumu sürükleyip merdivenlerden aşağı inerken adımı çağıran bir sese doğru başımı kaldırdım. Sevgili annemdi, Leila. Parlayan gözleri kalabalığın arasında kendini gösterdi. Bakışlarının sıcaklığı içimi gülümsetti.
‘‘Bahar! Buradayım!’’ Kollarını yukarı aşağı doğru sallıyordu dikkatımı çekmek için. ‘‘Canım, seni nasıl özledim!’’
‘‘Bende seni özledim anne.’’ Anne sevgisi ve sonsuz rahatlık dolu kollarına doğru attım kendimi. Tatlı kokusu uzak kaldığımız uzun günler boyunca hep aklımda kalmıştı.
‘‘Eve hoşgeldin, canım kızım.’’ Yüzümü yumuşak elleyiyle okşayarak gülümsedi. ‘‘Dinlenmiş gibisin.’’
‘‘Evet. Tüm yol boyunca uyudum.’’ Gülümsedim. Çıkışa doğru yürümeye başladık. Şöför bavulumu elimden aldı ve dört tane siyah takım giyinmiş adam her adımımızda etrafımızı kolluyordu.
‘‘Seni bir kaç kere aramaya çaliştim ama sesli mesaj birakmamı söylüyordu.’’
‘‘Telefonum kapalıydı. İyi çekmiyordu,’’ diye söyledim, aynı sırada telefonumu açarken. Tren istasyonunun dışına park edilmiş arabaya vardiğimizda derim bir nefes aldım. İstanbul’un son bir kaç ayda değişen detaylarını inceledim. Bir zamanlar mutlu ailemle yaşadığım yere dönmek gözlerimi hem mutluluk hem de hüzün gözyaşlarıyla doldurdu. Her şeyin başladığı yer de durup aklımda geçmişi düşünürken, hepsini bir gülümsemenin ardına sakladım.
‘Yılmaz Köşkü,’ diye ilan ettigim geçmişimi geride bırakmıştım. Şöförün gözlerine baktığımda oda bana aynasından boş boş bakındı. Yanımda annemle arabanın arka koltuğunda otururken, bana teredüt içinde bakıyordu. Gizli düşüncelerimi tahmin edebiliyordu, korkularımı ve kararlarımı yargılamadan. Sesizlik içinde elimi tutu, bana sonsuz desteğini hissettirip, her şeyi geride bırakmam için cesaret veriyordu. Belki de acı veren geçmişime dönmek yeni hayatım için iyi bir başlangçç noktasydı diye düşündüm. O sirada arkama döndüğümde her adımımı takip eden korumalarla karşılaştım.
Bir süre sonra, gümüş rengi Mercedes bir zamanlar benim olan duvarla çevrili köşkün kapısına geldi. Duvarların ardında sakladığı gücü ve tarihi açığa çıkarıyordu. Dışarıda ki büyük metal kapılar kilitlenmiş, üstünde eve haciz konduğuna dair bir yazı asılmıştı. Dikkatle park edilen arabadan çıktım. Biraz yürüyüp bacaklarımı açmak için, etrafıma bakınarak eve tüm boş köşelerden bakındım. Bir açıdan bana kırık hayallerimi hatırlatmayacak farklı bir yerle karşılaşmayı umuyordum. Ama odamın balkonuna baktığım an herşeyi bir anda hatrladım.
‘‘Bahar? İyimisin?’’ Annem sessizlik içinde metal kapıların ardından ıssız evimize bakışlarımı soruşturdu. Tüm renkler yok olmuştu, ardında bir iz bırakmadan.
‘‘İyiyim Anne, Merak etme’’ kendimden emin bir şekilde cevapladım. Eve daha yakından baktıkça, ailemin mirasının lanetini daha iyi anlamaya başladım. Bir zamanlar evim dediğim yeri andırmıyordu hiç birşey. Ama hiç bir değişiklik yoktu. Kendi aklımda dolanan duygular çelişki içindeydi.
‘‘Gitme zamanı Bahar. Haydi tatlım,’’ Annem çağırdı beni. Belki de o, ordan uzaklaşmak için benden daha telaşlıydı. Beklediğimden kısa bir sürede lanetli evi tek ettik, bir daha geri dönmeme umudu ile. Çok fazla açık kalmış yaram vardı, tamamen iyileşmeleri için yeterince zaman geçmemişti, ama kendi yolunda devam edebilmem için zaaflarımla yüzleşmem gerekiyordu. Geçmişim en büyük zaafımdı.
Amcam Hakan’ın yeni evine vardığımda, kendime duvarlarına yazılmış yeni bir başlangıç buldum, eski ve kötü anılardan uzak yeni bir yerde. İstanbul’a dönüşümün ilk gününün düşündüğümden daha uzun geçmesi ardından, ipeksi çarşafların altında, balkon kapısı açık içeriye ferah bir bahar rüzgarı estirirken saatlerce uzandım. Eski günlüklerime dalmıştım. Gözlerim açık, hiç kırpırdamıyordum bile. Uykusuz yorgun bedenimi yatakta bir taraftan bir tarafa döndürüyordum sadece.
Geçmişi geride bırakmak söylemesi kolay, yapması zor olan şeylerden biriydi. Her ne kadar Paris’e gittiğim gün geçmişimi geride birakıcağıma söz vermiş olsam da, kendimi sürekli hayatımı değiştirecek karardan geri çekiyordum. Belki halen İstanbul’a dönüp geçmiş hayatıma dönmüş olmaya alışmamıştım.
Geçmişin dalgalarında dalıp giderken, koridorda amcamın sesini duydum. O an aklımda geri döndüğüm unutulmuş, dünyanın artık sade günlüklerimde yazı olarak var olduğunu hatırladım. Gizli düşüncelerimin açığa çıkması korkusuyla hemen günlüğümü yastığımın altına sakladım.
Amcamı en son İstanbul’a dönmeden iki ay önce görmüştüm; o sıradan yılın milyon dolar değerinde bir anlaşmasını onaylatmak için çabalıyordu. İstanbul’un göbeğinde yeni bir otel... Açılış gecesi de o geceydi.
‘‘Eve hoşgeldin canım.’’ Gülümsedi ve uzun bir sure beni kollarına alarak sarıldı, alnımdan öptü. Onunla ilk tanştığım günden beri çok pozitif biriydi, onun pozitif etkisi en çok sevdiğim şeydi. Her ne kadar büyürken hayatımda olmamış olsa da, yıllarca başka bir ülkede yaşamanın ardından evine döndü. Bana ve aileme sevgi dolu bi ev açmakla birlikte, yaslanabileceğimiz bir omuz da olmuştu. Babam Fikret ile olan dengesiz ilişilerini öğrendim. Bu yüzden tek gidiş yönlü bir bileti alarak ülkeyi tek etmiş zamanında.
Yurdışında geçirdiği süre boyunca kendini, ateşle yakılamayacak kadar parası olan ve bir çok güce sahip yabancı bir iş adamı yapmış. Hakan amcam, sürekli korumaları tarafından takip ediliyordu. Onlara ‘Siyah Adamlar’ diyordu. Başbakanlığının son yılında süikasta uğrayan Berkay Yılmaz’ın oğlu olmak, amcamın çok dikatli biri olmasına sebep oldu. Babam gibi gücünü tanıdığı ve sevdiği herkesi korkutmak için kullanmıyordu. Amcamın yanında kendimi çok daha güvende hissediyordum. Verdiğim kararları kontrol etmeye çalışmıyordu. Bir kere bile yapmamıştı bunu.
O gece saat yediye doğru evdeki herkes Yılmaz otelinin açılış gecesine katılmak için hazırdı. Hakan amcam bu iş üzerinde son bir yıldır çalışıyordu. Yıllardır Istanbul’a yapılan en büyük yatırım olduğunu söylüyordu. Önemli aileler ve iş adamları otelin 80,000 metre kare alanını doldurmuş önemli davetilerdi. Dört katlı taş bina, bir çok turist ve tarih severlerin gezdiği tarihi Galata Kulesinden üç kilometre uzaktaydı.
Otele vardığımzda, amcam gelen misafirleri karşılamak için lobide bekledi. Yeni boyanmış atmosferi ve arkada çalan huzur verici piyano sesleri davet ediciydi. Bu özel anı kutlamak için kendime bir kadeh beyaz şarap aldım. O sırada gecenin en önemli davetlilerinden biri geldi. Selim Karaman, otel için teklif edilen bir çok projenin arasından birinci seçilen projenin sahibi yetenekli bir mimardı. Selim ile Paris’te mastırını bitirirken tanışmıştık. Yakışıklı bir adamdı, ama ona duygusal bir şekilde yaklaşmamıştım hiç. Arkadaşlığımız ve iletişimimiz sıradan olsa da bazen bana baktığında, anlam veremediğim garip duygular hissediyordum.
‘‘Merhaba herkese. Geciktiğim için özürdilerim.’’ Selim, yüzünde bir gülümsemeyle ailemle selamlaştı. ‘‘Hoşgeldin Bahar.’’ Saygısını gösteren bir şekilde elimi öptü, o sırada gözlerim odanın diğer tarafına asılı eski bir tabloya bakarken dalmıştı. Manzaranın canlı renkleri ve topraksı dokusu beni büyüledi, kalabalıktan güzel bir kaçamak yarattı benim için.
‘‘Bir bardak şarap daha alabilirmiyim, lütfen,’’ içecek başka birşey alırmıyız diye sormak için yanımıza yaklaşan garsona bildirdim. Etrafımdaki iş adamları büyük gece hakkında aralarında tartışıyorken, annem kendi misafirleriyle ilgileniyordu.
‘‘Ah İskender geliyor’’ diye sevinçle söylendi Hakan amcam. Mutlu sesi tüm odanın duyması için yeterince sesli ve netti, anında kalbimin kontrolsuz bir şekilde atmaya başladığını hissettim. O tarafa bakmaya çok korkuyordum, yaşayacağım anın ironik durumuyla karşılaşma korkusuyla.
‘‘Bu olamaz’’ diye düşündüm sessizce, kendi kafamda mantıklı bir açıklama ararken ‘‘Yanlış duymuş olmalıyım, o olamaz.’’ Kendi kendime mırıldandım. Kısa bir süre sonra kafamı çevirdim amcamın misafirini karşılamak için. O an sanki önümde geçmişimden bir hayal duruyordu. Oydu, avukat İskender Göçer ve yanında, oğlu, benim eski nişanlım, Kenan.
Kısa bir selamlaşma ardından, hayatımın en utanç dolu anlarından birini yaşamıştım. En zoru kendimi bir tepki vermekten geri tutmaya çalşmaktı, hele ki başkalarının yanında. Kenan’ın cazibe dolu gözlerine baktıkça yüzüm beyazladı ve sanki binlerce karınca vücudumda dolanıyordu. Sanki vücudum her an kendini kapatacaktı.
‘‘İzninizle.’’ Yüzümde zorla bir gülümsemeyle aralarından ayrıldım. Saklanmam gerekiyordu, bir daha günün aydınlığını görmemek umuduyla. Keşke mümkün olsaydı. En yakın çıkış dışarı bahçeye gidiyordu. İçimde biriken gerginlikten kurtulma umuduyla bolkonun tırabzanlarına yakın durdum, ellimle sıkı bir şekilde ağır metaline yaslanırken. Etrafımdaki her şey karanlıktı. Gökyüzü bile karanlık, ne bir yıldız ne de umut veren bir işaret görünüyordu.
‘‘Geçmiş kendini tekrar edemez,’’ diye kendimi avuttum sürekli, içeride çalan müziğin yatıştırıcı ritimleri kulağıma gelirken. O an normal bir şekilde nefes almayı unuttum ve içten bir nefes çektim. Kendime geçmişimin acıları içinde boğulmayacağima dair söz vermiştim. Ama o an ki zayıflığım kendime verdiğim bir sözden daha güçlüydü. Olduğum yerden uzaklaşma düşüncesiyle arkamı dönerken, karşımda ki kapı da yolumu kesen Kenan’ı buldum. Bir kaç dakika boyunca hiç konuşmadan birbirimize baktık öfkeyle. Aramızda kopacak bir fırtınanın başlagıcıydı bu.
‘‘Bahar…’’
‘‘Yapma!’’ Daha fazla birşey demesini engellemek için elimi kaldırdm ağzına doğru. Her ne kadar beni isteyen sesini duymak iyi gelse de, onu artık dinleyemezdim.
‘‘Bahar. Lütfen…’’ Yalvardı. Masum gözleri neredeyse beni kandırıyordu ama bir daha onun aldatan ağına kapılmayacaktım. Yeterince acı çekmiştim onun yüzünden. Ve yaptıkları için hiç anlamlı bir açıklama olamazdı.
‘‘Lütfen, konuşma. Geçmişin hatrına.’’ Diye söyledim. Gözyaşlarımı geri tutarken, her an dağılabileceğimin korkusuyla. Gitmeye yeltenirken kolumdan tuttu beni durdurmak için. Dokunuşu midemi bulandırdı. ‘‘Dokunma bana!’’ diye bağırdım, kendimi geriye çektim, onu istemiyordum.
‘‘Özür dilerim,’’ dedi. Gözlerine bakıp, donup kalmışken bir anda onu geride bırakarak kendimi otelin kalabalık odasının içine attım. Beni boğuluyormuşum gibi hissetiren atmosferden kurtulmayı başarmıştım. O sirada Selim ile karşılaştım. Beni kendimden kurtarmak için tam zamanında gelmişti, yeniden açığa çıkmış acılarımdan habersiz.
‘‘Buradasın işte. Bende seni arıyordum,’’ diye gülümsedi Selim.
‘‘Buradayım.’’ Bir yandan gizlice Kenan’ın gelişini kollarken, oldukça gergin hissediyordum.
‘‘Dans etmek istermisin?’’ Kibar bir şekilde beni biraz eğlendirmek istediğini belirtti. Olan olaylardan kafamı dağıtmak için güzel bir fırsat olarak gördüm bunu.
‘‘Evet. Tabi ki. Seninle dans etmek isterim.’’ Mutlulukla davetini kabul ettim.
Müziğin yavaş notalarının eşliğinde dans eden diğer çiftlere eşlik etmek için dans alanına doğru birlikte yürüdük. O sirada hüzünlü bir aşk şarkısı çalmaya başladı. Bana hiç bir şans tanımadan içime attığım, acı veren kelimeleri hatırlatıyordu.
Selim’in kollarında kendimi çok yanlız hissettim. Belki de bu beni bırakmayan eski ve yeni hatalarımın kaderiydi. Kenan’ın geri dönüp, dönmemesi ve beni sevip sevmediği artık umrumda değildi. Aşka olan arzumla dans ederken, tek hissettiğim şey kırık kalbimdi.
Hala beni takip eden Kenan içeri girdiğinde beni yeni partnerimin kollarında romantik bir şekilde dans ederken buldu. Selim ile el ele, gözüm hep Kenan’ın olduğu tarafa doğru kayıyordu. O da beni izliyordu. Kalbim onarılamayacak bir şekilde kırılmıştı ve tüm acı dolu hatıralarım gün yüzüne çıkıyordu. İstediğimden ve kaldırabileceğimden fazla bir baskıydı bu.
Şarkı biterken, tuvalete gitmek için izin istedim. Koşabildiğim kadar hızla koştum. Boş tuvalete bir anda habersiz bir fırtına gibi girip arkamdan kapıyı kilitledim. Panik içinde nefes alıyordum, bir yandan ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Fakat o an bütün göz yaşlarım dökülmeye başladı. Kenan’ı en son gördüğüm gece, onun kollarında vurulduğum ve beni avutmak yerine terk ettiği geceydi.
Her ne kadar bizden vazgeçtiği için ona halen kızgın olsam da, beklenmedik bir anda olan karşılaşmamıza teslim olduğum için kendime daha çok kızgındım. Lanetlenmiş kaderimizi kurtarmak için çok geç olmuştu artık. Kalbimde ne kırık olanı tamir edebileceğimizi ne de kalbimi onun aşkından uzak tutamayacağımı biliyordum. Yüzümü biraz soğuk suyla yıkayarak kendimi toparladım ve eğlenen davetlilerin arasına yeniden katıldım.
Gecenin yarısına doğru Kenan kayboldu. Bu beni biraz rahatlatmıştı. Onu uzun bir sure sonra yeniden görünce içimde duygu dolu bir yanardağ patlamıştı sanki. Bu sırada tüm davetliler ana lobide açılış kurdelesini kesip, binanın şeklinde tasarlanmış lezzetli pastayı yemek için toplanmışlardı.
En başta amcam, gururlu bir şekilde duruyordu. Solunda Selim ve tabikide Kenan’ın babası, Iskender. Annem ve ben diğer tarafta duruyorduk, pastanın üstündeki mumlar ışıldayip ailemin başarısı kutlanmak için alkışlar koparkan. Başarının kutlandığı bu an benim için değildi. Benim aklım o sırada Kenan’ı yeniden hayatıma sokan tesadüfi olayların düşüncesine dalmıştı. Amcam, benim Göçer ailesi ile olan geçmişimi bilse de onların özel davetini soruşturmak için bir fırsatım olmadı. Sürekli etrafında insanlar vardı ve birileriyle konuşuyordu.
‘‘Tebrikler Hakan bey.’’ Tüm gece boyunca duyduğum, sürekli söylenen bu iltifat. Selim kısa bir yoluculuk için havalimanına gitmesi gerektiği halde, beni eve bırakacak kadar centilmendi. Ailesi Antalya’da onu haftasonu ziyareti için bekliyormuş. Bizde bir kaç gün orda kalmak için davet edilmişti. Bir sonraki sabah erken bir uçakla gitmeyi düşünüyorduk.
Eve vardığımda annemde amcamda çoktan oradaydı. Sorulacak sonsuz sorular ve söylememiş gerçeklerle dolu salona girdiğimde, lanetli bir gölge gibi garip bir sessizlik vardı. İkisi de konuşmaya nereden başlayacaklarını bilmiyordu. Bu yüzden ilk adımı ben atmaya karar verdim.
‘‘Anlamıyorum… neden? Neden Kenan’ın bu gece orada olucağını en son ben öğreniyorum?’’ Kızgın gözlerle amcama baktım. Onunla önceden hiç tartışmamıştık, hiç bir zamanda kavga etmek için bir nedenimiz olmamıştı. Annem bu sirada sessizliğini korudu. Yüzüne yansıyan suçluluk duygusunu görebiliyordum. Bu da cevap vermekten onu alıkoymuştu. Onca insandan önce bana her şeyi söyleyen tek kişi oydu, ama bu sefer öyle olmamıştı.
‘‘Özür dilerim Bahar…. Nedenlerim var,’’ diye cevapladı amcam kendinden emin bir şekilde, içmek için bir bardak rom hazırlarken. Cevabı, bana bilmem gerekenler konusunda hiç bir cevap vermemişti. Hatta, daha fazla soru yarattı kafamda.
‘‘Ne tür nedenler?’’ alay eder bir şekilde gülümsedim. ‘‘Gerçekten daha önemli ne olabilir?’’ Düzgün bir açıklama duymaya hakkım vardı. Kenanı o gece hiç bir uyarı olmadan görmem gereksizdi. Kendimi, kendi bölgemde pusuya düşmüş hissediyordum ve bunun neden olduğunu bilmeye hakkım vardı.
‘‘Sana önceden haber vermem gerekiyordu biliyorum. Seni öyle bir duruma soktuğum için özürdilerim. Ama İskender benim çok eski bir arkadaşım ve avukatım. Kenan’ın da bizim ailemizde önemli bir yeri var. Benim çok dikkat gerektiren bir davam üstünde çalışıyor.’’ Sobaya odun atmak için kalktığında yanan ateş hızla sönüyordu, ben de kafam iyice karışmış bir şekilde kalmıştım.
‘‘Ne davasıymış bu?’’ merak ettim, anneme baktım belki onunda bu gizem dolu sohbete ekleyecek bir şey söylemesi umuduyla. İstanbul’da onca detektif arasında neden Kenan’ı seçmişti? Neden? Buna hiç bir açıklama bulamıyordum, belki de olanları halen kabul edemediğim içindi, hatta kabul etmek istemediğim için.
‘‘Üzgünüm ama bunu sana söyleyemem. Biraz özel ve bilgilerin gizli kalması gerekiyor. Kenan ve ben olan her şeyin üstünü örtmek zorundayız. Lütfen benim açımdan bak. Bu davayı riske atamam.’’
‘‘En başından sana söylemek istedim Bahar, ama Kenan ile olanları unuttuğunu düşündüm, Yoksa yanıldım mı?’’ Annem sonunda ağzını açmıştı. Hayır dememe izin vermeden, hassas damarıma dokundu.
‘‘Hayır, yanılmadın. Tabi ki onu unuttum. Kenan eski de kaldı. Benim için onun değeri yok, varlığıda benim için bir şey değiştirmeyecek.’’ Tüm anılara rağmen yeni imakanlar ve yeni bir başlangıç arayışında kendimi
Kenan ile olan geçmişimden geri çektim. Yaşadığım her şeyden öğrendiğim bir ders varsa, ne olursa olsun kimsenin mutluluğumun önüne geçmesine izin vermeyeceğimdi. Kendime ne olursa olsun mutluluk borçluydum. ‘Sabah binmemiz gereken erken bir uçağımız var. İyi geceler.’ Konuşmayı daha fazla uzatmadan bitirdim ve oradan uzaklaştım.
Malesef çabuk kaçışım kısa sürdü. Şehirdeki ilk gecem sonuncusundan daha kötüydü. Tüm gece yatakta dönüp durdum, yorgun aklımı yatıştırma çabasıyla. Geçmiş benim için gerçekleşmeyen hayallerle dolu silik bir sayfaydı. Tüm anılarım ruhumu yakan hüzünlerle doluydu ve bana işkence ediyordu. Eski anılarımı özgür bırakmaya çalıştıkça bana daha yaklaşıyorlardı, metal kelepçeleriyle.
Neden yeni bir başlangiç bu kadar zordu? Neden kendi yolumda ilerlemek bu kadar acı vericiydi? Eskiyi düşündükçe sanki o ana kadar kendime yeniden kurduğum hayata sırtımı dönüyordum. Bir yıl sonra iyileşmem ardından her şeyden vazgeçmek pişmanlık ve boş umutlarla dolu kötü bir seçimdi. İstanbul’a döndüğüm gün, yeni bir başlangıca hazır olduğumu düşünmüştüm. Ama eski anılarıma daha yakından bir bakış bana önceden olduğum kişiyi hatırlattı.
Keşvetmek için geldiğimiz bu dünya da bazen güçlü duygularımız ve seçimlerimizden kaçıyoruz. Ama her şeyin sonunda, kalp beyni yönetir. Kendi yapamadığımız seçimleri bizim için yapar. Belki de kısmet dedikleri şey bu özgürlük. Ama öyle ise, yazılmış kaderimiz bizi önceden barışamadığımız geçmişimizle bir kez daha yüzleştirir mi? Veya sonsuza kadar bizi lanetler mi? Gerçekleri soruşturmak beni önceden attığım adımları düşünmeye sürükledi. Her şeyin nasıl başladığını hatırladım.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

Istanbul, 2015
KENAN
Bahar ile yeniden yüz yüze gelmeden önce kendimi hazırlamak için altı ayım olmuş olsa da, bu duruma hiç bir şekilde hazır değildim. Yılmaz Otelin açılışında onu gördüğümde gerçekler yüzüme çarpmıştı. Buda ben de öncesinden daha fazla bir utanç hissi uyandırmıştı. Arkasını dönüp bana baktığında, teni kar kadar kusursuzdu ve kahverengi saçları omuzları üstünde dans ediyordu. Beni gördüğü anda yüzündeki masum gülümseme yok oldu. Aramızda olanlardan sonra benim nedenlerim onun için yeterli değildi. Gerçek aşkı ve sonsuz sadakati hak ediyordu. Benim ona teklif ettiğimden çok daha fazlasını... Olan her şey için kendimden başka suçlanacak kimse yoktu…
Düşündüğümden daha erken ayrıldım kutlamadan. Ve İstanbul boğazında yürüyüşe çıktım. Ardından iş arkadaşım Emir ile paylaştığım boş evime geri döndüm. Emir şansıma o gece çalışıyordu. Şehrin en çok aranan suçlularını yakalama peşinde… İçimde ki yükü atmak umuduyla, kendimi sert kanepenin üzerine attım. O sırada masanın üstünde bir şişe viski farkettim. Beni çağırıyordu. Buzsuz bir bardak viski koydum. Bardağa bir müddet bakındıktan sonra hepsini bir yudumda içtim.
Saatin gece yarısına yaklaşmasını izlerken, elimi cebime attığımda kaybolan telefonumu buldum. Geçmişten bir parça bulmuştum. Gözlerimi kırpmadan anılarla dolu küçük kutuyu açtım. İçinde parlayan, tek taşlı, ailemin yıllardır birbirine bağlılığını simgeliyen nişan yüzüğü... Beni hiç unutmadığım geçmişimden bir ana götürdü.
Bir süre sonra halen derin bir uykuda karanlık gerçeğimin üstesinden gelmeye çalışıyorken, Emir eve döndü ve kapalı perdelerin ardında parlayan güneşi açığa çıkardı. Gözlerim dün gece kendimi zehirleme pahasına fazlasıyla içtiğim viskinin etkisiyle uykuluydu. Kendime geldiğimde çoktan öğlen olmuştu.
Hızlı soğuk bir duş bedenimi ve aklımı ferahlattı. O sırada telefonuma gelen garip bir mesaj huzurumu bozdu. Hakan’dan gelen bir not… Antalya’ya giden bir sonraki uçağa acilen binmemi söylüyordu. Emir’de davamızla ilgili önemli bir gelişme için ülkenin diğer tarafına gitmesi gerekmekteydi. Çabucak havalanına gittik ve son dakika bir uçağa yetiştim. Bir saat sonra uçak inmişti Antalya’ya. Karaman’ların yazlık evlerinin bulunduğu adaya doğru yol aldım.
Vardığımda beni ilk Selim karşıladı. O sırada Bahar ve bir arkadaşı bir tasarım fikri hakkında konuşuyorlardı. Birbirimizle selamlaşmanın ardından yanlarından ayrılıp Hakan’ın yanına gittim. Ne olmuştu da benim oraya bu kadar çabuk gitmem gerekmişti bilmem gerekiyordu. Onu mutlu bir halde bulmak yerine hastalıktan çökmüş, yatakta dinlenir bir halde buldum.
‘Merhaba... özürdilerim rahatsız ettim.’ Leyla hanım Hakan’ın boş yemek tabaklarıyla odadan çıkarken girmiştim.
‘Kendinizi nasl hissediyorsunuz Hakan bey?’
‘‘İyiyim. Geldiğin için teşekkürler Kenan. Lütfen gir içeri.’’
‘‘Mesajınızı aldığım anda çıktım yola. Sorun nedir?’’ yatağın karşısındaki sandalyeye oturdum. O sırada koruması yanlız kalabilmemiz için kapıyı kapattı.
‘‘Şuna bir bak.’’ Telefonunu uzattı bana, kaydettiği kuşku dolu bir mesajı göstermek için. Bahar’ın o gün bir vapura binerken çekilmiş bir fotoğrafıydı. ‘‘Bu içimde çok kötü bir his uyandırdı. Biri orda Bahar’ın her adımını takip ediyor. Neden?’’
‘‘Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sizin kadar şaşkınım Hakan bey. Belki biri size bir mesaj yollamaya çalışıyor. Bilmiyorum.’’
‘‘Saklayacak bir şeyim yok Kenan, ne de peşimden gelen düşmanım... Yoksa...’’
‘‘Yoksa ne?’’ Bir an başka tarafa baktı, ne söyleyeceğini düşünüyordu.
‘‘Belki de biri kardeşim Fikret’in peşinde ve şimdi hapishanede olduğu için kızının peşine düştüler.’’
‘‘Bu bir ihtimal, ama umarım gerçek bu değildir. Her neyse, telefon numarasının kime ağit olduğunu bulurum, ama nedense içimden bir ses bir cevap bulamayacağımızı söylüyor. Bu mesajı kim attıysa, izlerini temizleyecek kadar zeki biridir.!’’
‘‘Bunu bir tehtit olarak görüyorum Kenan. Belki Bahar’ı Paris’e geri göndermeliyim.’’ Endişelerini dile getirdi ve açıkcası bende endişeliydim. Bir yıl önce Bahar’ı işimin tehlikesinden korumak için hayatından çıkmıştım, şimdi ise herşey tersine dönmüştü.
‘‘Olan tehlikeyi göz önünde tutarsak, Bahar’ın burada gözünün önünde olması daha iyi olacaktı’’
‘‘Peki. Sana ve iç güdülerine güveniyorum. Ne yapmamız gerekiyor?’’
‘‘Korumaların Bahar’ı yakından takip etsin. Şu an senin için çalıştığım için, ona farkettirmeden ben de onu korumak için elimden geleni yaparım. Bir şekilde aynı dünyada var olmayı öğreniriz.’’
‘‘İyi bir başlangıç bu.’’
‘‘Bu sırada ben hala Melek’i vurup kaçan arabanın peşindeyim. Emir’den bir telefon bekliyorum. En son bulduğu ip ucunun peşinden Konya’ya gitti. Bende onunla beraber gidecektim siz beni aramadan önce.’’
‘‘Seni işlerinden uzaklaştırmak istememiştim” Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun. Ama, şu an içinde bulunduğumuz durum çok daha komplike’’
‘‘Evet, biliyorum’’
‘‘Güzel... Bu geceyi burada geçirmeni istiyorum. Belki yeni bir gelişme olur’’
‘‘Teşekkürler Kenan…’’ Kafasını salladı ve yeniden telefonunda ki fotoğrafa baktı. O sırada kapıyı çalan biri özel görüşmemizi böldü. Selim, hastanın durumunu kontrol etmek için gelmişti.
‘‘Bana ihtiyacın olursa dışarıdayım.’’ Bir anda odadan çıktım. Elimde biraz boş vakit varken, belki içeriye girmiş davetsiz bir misafirin olması kuşkusuyla evin etrafını dolandım. Ama kimse yoktu. Her şey normal gözüküyordu. Bu da şimdilik iyi birşeydi.
Bir gece beni kahkaha ve espirilerle dolu bir gece için yeniden Selim ve onun güzel bayan arkaşlarının yanına götürdü. Selim ile, Bahar İstanbul’a dönmeden bir kaç ay önce tanışmıştım. Fahat vakit geçireceğimiz pek zaman olmamıştı. Meşkul adamlardık ikimizde. O işinde başarılıydı ve Hakan’da onu sevmiş gibiydi.
Selim’in arkadaşlığı ve Bahar’a yakınlığı beni tedirgin ediyordu. Belki de doğam bunu gerektiriyordu. Sürekli insanların amacını ve davranışlarını soruşturmaya alışmıştım. Ama o ana kadar şüphe duymam için hiç bir neden olmamıştı. Sadece kıskanmıştım.
Selim’in eski iş arkadaşı Nuran Öztürk ile ilk kez tanışıyordum. Biraz tahrik edici ve sıcak kanlı bir kişiliği vardı. O da bununla gurur duyuyordu. Benimle flört etmesini de farketmemek zordu. İkimiz de bekardık. Konuşurken kendini şakalarıma sesli bir şekilde gülmekten geri çekemiyordu. Bu tavırları karşısında Bahar’ın sinir olmuş bakışları çok belliydi.
Bahar, Nuran’ın yaptığı tasarımlarla dolu bir dergiye bakıyordu. O sırada Bahar döndü. Yüzünde ki endişe dolu bakışı önceden görmüştüm. İçimden biraz güldüm. Selim’in hayatına kapılarak benim eğlendiğimi görmezden gelmeye çalışıyordu. Gece çok uzun sürmeden uykuların bastırmasıyla sona erdi ve herkesin yolları ayrıldı.
Ben, hala Hakan’a gelen mesajı düşünüyordum. Her ne kadar evin dört bir yanı korumalarla çevrili olsa da içim rahat değildi. Bahar’ın güvencesi benim için her şeyden daha önemliydi. Bir yıl önce onu vuran kişi hala bulunamamıştı ama ben hala bu dava üstünde çalışyordum. Onu bulup ikimiz için sebep olduğu tüm acıları ödettireceğime kararlıydım. Aramızda ki ayrılığın sebebi oydu ve onu hiç affetmeyecektim.
Misafir odamın balkonunda dolanırken, etrafta dolanan bir gölge farkettim. Adımlar odamın kapısının önünde durduğunda yüksek perdelerin arkasına sakladım. Kapı yavaşça açıldı ve ışıklar açıldı. Karşımda Bahar’ı buldum o an.
Her ne kadar onun herhangi birşeyi veya herşeyi konuşmak için gelmiş olması umudundayken, o benim Antalya’ya neden geldiğimi öğrenmek için cevaplar peşindeydi. Beni amcası Hakan ile çalışmaya sürükleyen olaylar onu ilgilendirse de bu detayları ona açıklayacak bir durumda değildim. Olanları ona söylemek benim elimde değildi, amcasının elindeydi.
Ona karşı olan bir tehtitden dolayı kendini kollaması gerektiğini söylemek herşeyi daha fazla karıştıracaktı. Onu korkutmak istemiyordum. Yeterince acı çekmişti ve üstüne benim neden olduğum piskolojik travmaları vardı. Bahar’ı tanıdığım için onun sır ve belirsizlikleri sevmediğini biliyordum.
Yanlız kaldığımız ve bakışlarımızın ateşlendiği an Nuran’ın gelmesiyle bölündük. Bahar bir anda bem beyaz oldu ve tuvalete doğru koştu saklanmak için. Kapıyı açtım. Nuran elleri boş gelmemişti. İçki masasında unuttuğum güneş gözlüklerimi getirmişti. Onu çekici bulmadığımı söylesem, yalan söylüyor olurdum. Fiziki, erotik bir sanatla yontulmuş olsa da çok daha yüzeysel bir kişiliği vardı.
Açıkcası ben böyle özellikleri çekici bulmuyorum. Bahar’ın gururu ve kendine olan güveni bizim aramızda ki çekiciliğin ana bağlarıydı. İçten gelen güzelliği deli duygularımı ele geçiriyordu. Tutku dolu bir volkanın altına saklanmış, her an ölümcül ateşiyle nefes almaya hazırdı. Bahar’a olan ilgimin kıvılcımı buydu ve dünyada başka hiç birşeye değişmezdim onu.
Bahar’ın beni yeniden görme konusundaki arzusunu ve olan olayları göz önünde bulundurarak, kendimi Bahar’ı vuran kişiyi bulma çabalarına verdim. Nuran’ın bana olan ilgisi ben de endişe dolu sorular yarattı. Daha yeni tanışmıştık. Birbirimizin kişiliğini çözmemiz için yeterince vaktimiz olmamıştı, ama bir yandan onun gizemini çözebilmek için ona kuşkusuz yaklaşmam gerekiyordu.
Kısa bir süre sonra, Bahar tuvaletten çıktı ve beni Nuran’dan uzak durmam için uyardı. Davranışları beklenmedikti. Zaten bir çok kadını anlamakta güçlük çekiyordum, en çokta onu. Karekteri komplike bir yapbozdan daha fazlaydı. Bir şey söylerdi, bir dakika sonra tam tersini yapardı. Duygu değişimlerini aldırmadan, ona her zaman kinden çok aşıktım. Orada onunla beraber olup ona dokunamamak veya saçını okşayamamak benim en büyük cezamdı.
Evden çıkıp kendimi sokaklara attığımda sabah olmak üzereydi. Ada sessizdi. Benim için fazla sessiz, Istanbul’un kalabalık sokaklarına alşmıştım ben. Kendimi tatildeymiş gibi hissediyordum, ama aklım yedi yirmidört çalışıyordu. O sırada, en son öğrendiği bilgileri bana iletmek için Emir aradı. Söylediklerini duymak içimi titretti.
Melek’e çarpıp kaçan arabanın şöförü şehre dönmüştü. Şile köyünde yaşayan ailesiyle iletişime geçmiş ve bir sonraki gün eve dönmeyi düşünüyormuş. Sonunda o gece hakkında cevaplar alabileceğimiz biri çıkmıştı.
Karaman ailesinin evinde kahve saati sırasında, Hakan ile ben en son olan gelişmeleri konuşmak için bir yürüyüşe çıktık. Neden şimdi?. Melek’e çarpan söför bir yıldır aranıyordu ve bir yıl sonra Bahar’ın Paris’ten dönüşüyle o da yeniden ortaya çıkmıştı.
Çok süpheliydi. Bu bir tesadüf olamazdı. Belki de olan onca olay net görmemi engelliyordu.
Planlarına sadık kalan Yılmaz ailesinin İstanbul’a dönmelerine bir kaç saat vardı. Selim’in ata binme fikri kalan bir kaç saati boş geçirmemek için yaptığı eğlenceli bir teklifti. Nuran ve ben aramızda bir bağlılık olmadan birbirimizi tanımaya çalışırken, Bahar’ın enerjik ruhu bizi geride bırakarak hızla yok oldu atın üstünde. Bir süre sonra ahırın yakınında Selim’e yetiştim. O sırada Bahar ile gözümün önünde romantik bir şekilde öpüşüyorlardı. Onların birbirlerine ilgi duyguklarını bilmiyordum. Ama bazen gördüklerimiz yanıltıcı olabiliyor. Kabul etmek istediğimizden fazlaca...
Herkes gitmek için hazır ve bekliyorken gelen haber hekesin gidişini erteledi. Selim ve Bahar artık beraber olduklarının haberini vermişti. İki aileyi de bu haber çok mutlu etmişti. Ama bir yandan, ben resmi olarak Bahar’ın hayatında yoktum artık ve onların mutluluğunu kıskanıyordum. Bir zamanlar olduğum zayıf insan için beni küçümsüyordu. Açıkcası üstesinden gelmem gereken umutsuz anlar yaşamıştım. Fakat önemli olan onun hayatta ve mutlu olmasıydı. Sonunda mutlu görünüyordu. Önceden onu bırakacak kadar bencil biriydi. Bu yüzden ona mutluluk dileyemezdem. Benden daha çok hak ediyordu.
Havalimanına vardığımızda ben hariç herkes İstanbul’a dönmek için uçağa bindi. Ben oradan Konya’ya geçtim, şöförü bulmak için. Adı Fahri Oyal’dı. Konya’lı, evli ve dört çocuğu varmış. Geçmişine baktığımızda birden çok kez tutuklandığını öğrenmiştik, hırsızlık ve çalıntı bir kaç eşya için. Ama son beş yıldır kendini beladan uzak tutmuş, Melek’i vurduğu geceye kadar.
Fahri, 21 Mart 2014 saat öğren beş cıvarında, Bahar’ı Göçer Derneğinden arabayla alması için aranmıştı. Oraya vardığında arabasıyla Melek’e çarpmış ve onu orada can çekişir bir halde bırakarak kaçmış. Aynı gece arabası havalimanının yakınlarında terk edilmiş bir halde bulunmuştu. Polis olaydan haber olana kadar, o çoktan arkasında bir iz bırakmadan kaçmıştı. Ailesi bile nerede olduğunu bilmiyordu, en azindan öyle demiştiler. Bahar Paris’ten dönene kadar da saklanmıştı. Bir saat on dakika sonra Konya’ya vardım. Emir beni bekliyordu.
‘‘Fahri’nin döndüğünden ne kadar eminiz?’’ Emir’i soruşturdum. Ben Fahri’nin dosyasını incelerken o da araba kullanmakla meşkuldü.
‘‘Karısının telefonlarını bir süredir dinliyoruz. Onu dün gece aradı ve buğün dönüceğini söyledi.’’
‘‘Nereden aradı biliyormuyuz?’’
‘‘İzmir’de sokakta bir telefondan.’’
‘‘Bunca zamandır İzmir’de saklanıyordu demek ki.’’
‘‘Öyleymiş.’’
‘‘Neyse, her ne kadar nereye gittiğimizi bilmesekte sonunda birşey bulduğumuza sevindim. Bu dava bence birinin yanlışlıkla arabasıyla birine çarpıp kaçmasından daha komplike birşey.’’
‘‘Neden böyle düşünüyorsun?’’ Emir merak etti. Arabayı yavaşlatıyordu o sırada.
‘‘Cevabı olmayan çok fazla ip ucu var. Bilmiyorum.’’ Şüphelinin evine yaklaşmıştık. Eve gelene kadar da mesafemizi korumamız gerekiyordu. ‘‘Bence güneş battıktan sonra dönecek. Dışarı da kimsenin onu görmesini istemiyordur.’’
‘‘Sorun değil, beklemekten başka yapmamız gereken birşey yok.’’ Emir gülümsedi, bir andan ön aynasını kontrol ediyordu. Saat aksam yediye doğru geliyordu ve güneş hızla batıyordu. ‘‘Antalya yolculuğun nasıl geçti?’’
‘‘Fena değildi. Bahar ile ilişkim her zaman ki gibi… Bunun hakkında konuşmayalım ama. Hakan bey onun fotoğrafı olan mesajı aldıktan sonra onun güvenliği hakkında endişelenmeye başladı. Bazen bana karşı dürüst olmadığını düşünüyorum.’’
‘‘Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?’’
‘‘Evet. Pozitif olduğum söylenemez, kuşkularım var.’’
‘‘Neden?’’
‘‘Düşünsene babası öldükten sonra İstanbul’dan uzalaşıyor ve abisi hapse atıldıktan kısa bir sure sonra dönüyor. Ne garip bir tesadüf?’’
‘‘Bilmiyorum. Geçmişine baktın mı onun?’’
‘‘Hayır, bakmadım. İstanbul’a döndüğünde Bahar ile beraberdik ve onu pek tanımıyordum ozaman. Ama hiçbir zaman da bu iki olay arasında ki garip zamanlamayı düşünmemiştim.’’
‘‘Ne diyeceğimi bilemiyorum ama çok fazla kafana takıyorsun Kenan. Belki sadece bir raslantı.’’
‘‘Bizim işimizde böyle olasılıklar olmaz. Hakan’ın bana söylemediği birşey var. Hissedebiliyorum ve bunu öğrenene kadar vazgeçmeyeceğim.’’
‘‘Ne olursa olsun. Önemli mi? Belki özel bir durum. Neden seninle paylaşsın?’’
‘‘Özelse, buna saygı duyarım, Bahar ile bir ilgisi olmadığı sürece.’’
‘‘Ne oldu Bahar’ın davasına? Yeni bir gelişme var mı? Yeni şüpheli?’’
‘‘Hayır, şu an yok. Suçlu olabileceğini düşündüğüm kişi Bahar’ın vurulduğu gece İstanbul’da değilmiş. Onu vuran kişi bir kar maskesi takıyordu. Havalimanının kameralarından hiç bişey anlaşılmıyor. Karşılaştırabileceğimiz hiçbir şey yok.’’
‘‘Aklimdan geçen ne biliyormusun? Bahar’ın dedesi başbakandı ve bir çok düşmanı olabilirdi. Fikret’te masum değil. Ondan intikam almak için kızını vurmaktan daha iyi ne olabilir?’’
‘‘Bu bir ihtimal.’’ Ama ikna olmamıştım.
‘‘Ama?’’
‘‘Kim yıllar boyunca aileye karşı intikam almak için planlar yapar ve o kadar uzun bir sure sonra adımını atar? Bunu düşünemiyorum. Diğer tarafta Fikret, aranan bir suçlu ve güvenemeyeceği insanlarla çevrili etrafı. Onu hedef almak daha mantıklı olurdu.’’
‘‘Belki…’’
‘‘Fikret’in tutuklanması ve bizim nişanlandığımız gece arasında dört ay vardı. Neden arada ki zaman boyunca hiçbir şey olmadı? Neden o gece?’’
‘‘Bilmiyorum. Belki o süre boyunca senin ailenle yaşadığı için orada senin koruman altındaydı. Paris’e gideceğinizi öğrendiklerinde de İstanbul’a birdaha hiç dönmeyecek diye korktular.’’
‘‘Emin değilim. Tabi belki benim peşimdeydiler. Her neyse nedenini öğrenmeden vazgeçmeyeceğim.’’ Bir anda Fahri’nin evindeki ışıklar bir kaç kez yanıp söndü. Biri bir sinyal veriyordu. Tedbir için elimizde silahlarımızla yavaşca arabayı terk ettik. Arkamızı kollayarak yaklaştık. O sırada kırılan camların sesleri bizi durdurdu.
Yavaşça arka kapıya doğru yaklaştım. Sürekli arkama bakıyordum. Emir beni izliyordu. İçeri girmeden önce, gerekirse ateş etmesini belirten bir kodla başımı salladım. İçeri girdiğim manzara şaşırtıcıydı. Ne bir insan ne de bir eşya vardı. Sanki orada kimse yaşamıyordu. O sırada yan odadan bir gıcırtı duydum. Bir tuzağın içine yürüme korkusuyla duvara yaslanıp biraz dinledim. Bir anda kapı açıldı ve her yere kurşun yağmaya başladı.
Kendimi tehlikeye atmış, Fahri ile baş başa kalmışken bir anda Emir camı kırarak içeri atladı. O anda hemen ellerimle düşmanın boğazına tutundum. İlk önce beni öldürmesini engellemeye çalışıyordum. Uzun bir çatışma ardından Emir’in karşısında silahı bize dönük bir şekilde teslim oldu.
‘‘Geçen sene 21 Mart gecesi neden bir kiza arabanla çarpıp sonra kaçıp kayboldun? Neden?’’ diye bağırdım. Sinirleimi kontrol edemiyordum. Melek’i öldüren adamı bulmak için o kadar uğraşmışken, kaçmasına izin vermeyecektim.
‘‘ Lütfen. Beni öldürmeyin. Ben istemedim… kızın ölmesini istemiyordu. Yanlışlıkla oldu.’’ Zorla yutkundu. Vücudunu yere yapıştırdığımda kılını bile kıpırdatamıyordu.
‘‘Neden durmadın, neden ölsün diye bıraktın kızı orada? Neden? Geçekten yanlışlıkla olduysa neden ambulansı aramadın?’’
‘‘Teslim olmalıydın. Fakat olay yerinden kaçmak seni kaçak bir suçlu yaptı.’’ Emir ekledi. ‘‘Kaçmasaydın her şey çok daha farklı olabilirdi.’’
‘‘Hala soruma cevap bekliyorum,’’ dedim. ‘‘Neden kaçtın?’’
‘‘O olmayacakti. O kıza zarar vermek istememiştim. Bir anda arabanın önüne çıktı.’’
‘‘Ne dedin sen? Ne demek istiyorsun o olmayacaktı?’’ Bir hışımla boğazına yapıştım.
‘‘ Bahar…’’ zorla konuştu ‘‘ Bahar Yılmaz’’
‘‘ Bahar? Ne olmuş ona? Ne olmuş Bahar’a? konuş!’’
‘‘ Sakin ol, Kenan. Onu öldürürsen bizim için bir değeri kalmaz. Bırak konuşsun.’’
‘‘Tamam. Haklısın… Nolmuş Bahar’a?’’ Yine sordum, boynunun etrafına tutunmuş ellerimi rahat konuşabilmesi için salarken…
‘‘Onu öldürmek için oradaydım, diğer kızı değil’’ diye sonunda itiraf etti, o sırada kafam daha çok karıştı.
‘‘Ne?’’
‘‘Ne diyorsun sen?’’ Emir bana doğru baktı. İkimizin de kafası karışmıştı.
‘‘Anlamıyorum…’’ diye mırıldandım kendi kendime. Adamın söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Bir anda tüm bildiklerimi unuttum sanki.
‘‘Ne söylediğinin farkında mısın? Birinci derece cinayet teşebbüsü bu.’’ Diye bağırdım, bir yandan uzun bir süredir beklediğim gerçekleri sindirmeye çalışıyordum. Bahar’ı vuran adam ve Melek’i öldüren adam, aynı kişiydi. ‘‘Kim seni yolladı? Kim seni Bahar’ı öldürmen için yolladı?’’
‘‘Onunla hiç tanışmadım… Yemin ederim! Lütfen. Beni öldürmeyin.’’
‘‘Sana bir şans daha vericem ama sadece bir şans. Bana ismini söyle.’’ Ona yaşaması için bir şans daha tanımayacak bir şekilde sarıldım bogazına.
‘‘Tamam. Tamam. Söyleyeceğim, ama lütfen beni öldürmeyin. Ailem var. Karım ve çocuklarım var.’’
‘‘İsmi söyle!’’
‘Taş… Ona taş diyorlar.’ İsim bir anda beni çarptı. Kendimi geri çektim biraz düşünmek için. Fakat daha fazla bilgi almak için bir şansım olmadan Fahri, sırtına dayalı olan silahı çekerek kendini vurdu. O sırada bir patlama duyuldu ve her yer sallandı.
Emir ile hemen dışarı koştuğumuzda Fahri’nin arabası yanıyordu. Tam soruşturmam hakkında önemli bir gelişme olmuşken, yeni bir olayla daha fazla soru ortaya çıktı. Melek’i öldüren kişi bulunmuştu ama artık işimize yaramaz bir haldeydi. Her şeyi tam açıklayacakken kendini öldürdü. Büyük ihtimalle arabayı yakanlar da aynı kişi için çalışıyordu. Eninde sonunda bilgi verdiği için onu öldürecekti, Taş dedikleri adam. Ölüm taşı. Yine kendimizi bir yolun başında bulduk. Emir ile İstanbul’a dönüp Melek’in davasını sonlandırıp yeni bir davaya başladık. Yanan arabanın içinde bulunan silahta parmak izi çıkmamıştı ama cinsi ve kurşunlar Bahar’a yapılan saldırıdakilerle aynıydı.
Melek’in ölümü ile Bahar’ın vurulması arasında bir bağ vardı. Ama Melek sadece masum bir kurbandı. Düşündükçe her şeyin bir intikam için olmuş olması daha gerçekçi durmaya başlıyordu. Fikret’in suç dolu geçmişinden dolayı biri kızının peşindeydi. Taş denen adamın kim olduğuna dair hiç bir ipucu bulamamışken, Hakan’ın korumaları Bahar’ın her adımını takip ediyordu. Tabi ki bende.
Gerçeği bulma peşinde dönüp dolanırken bazı şeyleri saklı tutmak açığa çkarmaktan daha iyi olabiliyor. Her şeyi daha net görmeye çabaladıkça gördüklerimiz bulanıyor ve cavabı belirsiz daha fazla soru ortaya çıkıyordu. Her şeye rağmen bir soru hala değişmemişti. Neden? Neden bu ve neden o?
Cevap bulamamak gerçeklerden daha sinir bozucu olsa da, insan beynini kolayca yatıştıramaz. Soruşturmalar her günün odak noktası ve anlamlı bir cevap bulma çabasında, beklenmedik olana kadar. Kapalı kapıların arkasına saklananları açığa çıkarmak, zamanla açılmayı bekliyen bir lanet olur.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

BAHAR
Yastık ve çarşaflarımla savaşarak geçen uzun bir gece ardından bir sonraki sabah, İstanbul’dan Antalya’ya gidicek olan uçağıma yetişmek için uyandım. Karaman ailesi bizi, hafta sonu ziyareti için evlerine davet etmişti. Uçakla bir saat süren yolculuğun ardından, öğlen saatlerin de Antalya’ya varmıştık. Ama yolculuğumuz daha sona ermemişti. Selim’in ailesi şehrin kıyısının karşısında bir ada da yaşıyordu ve oraya bir tekne ile ulaşılıyordu. Havalimanından direk iskeleye gittik. Orada bizi bekliyorlardı. Hava çok güzeldi. Güneşli bir gökyüzü ve denizin üstünden esen hafif bir rüzgar… Açık denizin kokusu ruhu iyileştiriyordu. Ama kısa bir süre sonra o güzel his, batan geçmişimi hatırlattı bana.
Uzun bir süre önce bu aynı dalgaların üstünden Kenan ile geçmiştik ilk buluşmamızda. Ama güneş çoktan batmıştı suyun ardında. Bu da bizim yanlız kalmamızı sağlamıştı. Romantik biriydi. Bebek sahilinde bana elinde bir demet gülle süpriz yapmıştı. Hava soğuktu ama aramızda ki sıcaklık bizi sıcak tutu. Beraber bir battaniyenin altına sarılıp, yıldızların bulutların ardında yok olmalarını seyrettik. O gece unutmak istesem de unutamayacak kadar güzel bir geceydi.
‘‘Antalya’ya hoşgeldin’’ Selim gülümsedi, beni geçmişime dalmış bir halden uyandırdığında. Bir şey demeden bende gülümsedim. Sonra başımı çevirip arkamızda ki dalgaları seyrettim. Annem yanımda oturuyordu. Hakan Amca ise teknenenin diğer tarafında korumalarıyla konuşuyordu. Kim bilir yine neyin peşindeydi.
‘‘Bahar? İyimisin tatlım?’’
‘‘Evet, anne. İyiyim’’
‘‘Hala dün gece olanlar için kızgın değilsin dimi.’’ diye merak etti bana elini uzatarak. Eskiden birbirimize her şeyi söylerdik. Ama artık ona neyi söyleyeceğimi bilmiyordum. Hele ki duygularımı. İçimde ki güvensizlik aramızdaki anne-kız anını böldü.
‘‘Hayır, üzgün değilim.’’ Ama aslında üzgündüm. Hayatımda gelişen ani olayların hala etkisindeyken bunu bilip endişelenmesini istemiyorudum. Selim’in etrafında mutlu gözüküp normal davranmak zorundaydım. Kenan ile önceden tanıştığımızı yada bir zamanlar kalbimi kıran kişi olduğunu bilmiyordu. Kenan ile armada ki her şey artık tamamen bitmişti. Geri dönmek yoktu artık. En azindan benim için. Selim ile armada da romatik bir bağ yoktu. Onu yakın bir arkadaş olarak görüyordum. Onunla bir yıl önce hala kalbim kırıkken tanışmıştık ve onun bana karşı olan anlayışı beni onun yanında rahat hissetirecek kadar yakınlaştırmıştı.
‘‘Her şey güzel olacak Bahar. Merak etme.’’
‘‘Biliyorum anne.’’ Derin bir nefes aldım. Kırık kalbimin ağırlığını üstümden atmak ve kalbimi yeniden hissedebilme umuduyla denizin dalgalarını seyretmeye devam ettim. Hayatımda bir değişikliğe ihtiyacım vardı. Ne olursa olsun hayallerimden vazgeçmeye hazır değildim daha.
Turkuaz renkli denizle çevrili adanın etrafında bir tur attıktan sonra Karaman ailesinin evine vardık. Her şey çok şık ve beş yıldızlı bir otel gibiydi. Denizin önünde ki villa Karaman’ların orada sahip olduğu evlerden sadece bir tanesiydi. Adnan Karaman, Karaman Gemi Ve Taşımacılık şirketinin kurucusuydu. Yıllardır adanın etrafında ulaşım sağlayan başarılı bir şirketti. Selim’in ailesi ile ilk kez tanışıyordum. Beraber çalışan çok nazik bir çifttiler. Annem ve amcam onlarla önceden tanışmışlar ama İstanbul’a az geliyorlardı. Antalya onların eviydi.
Soğuk birşeyler içip biraz tatlı yedikten sonra Selim bana özel sahillerine yürüme teklifi etti. Paris’te görüştüğümüzden beri doğru düzgün konuşacak hiç vaktimiz olmamıştı.
‘‘Bahar?’’
‘‘Evet?’’
‘‘Seni yeniden gördüğüme çok sevindim.’’
‘‘Bende.’’
‘‘Çok uzun zaman oldu.’’
‘‘Evet biliyorum, burada hava çok güzel.’’ Derin bir nefes alıp verdim biraz rahatlamak için. Ayaklarım ince kuma dokunuyordu. Kendimi tabiat anaya yakın hissediyordum.
‘‘Bahar…. Uzun bir süredir sana sormak istediğim birşey var, ama hiç doğru zamanı bulamadım.’’
‘‘Tamam… neymiş?’’ Ne söyleyecek diye çok meraklandım ve yürümeyi kestim.
‘‘Senden çok hoşlanyorum Bahar. Seninle ilk tanştığım günden beri senin zekana ve çekici kişiliğine tutuldum.! Gözlerinde umut dolu bir ışıltıyla gülümsedi. Sesi içten geliyordu.
‘‘Teşekkürler.’’ İltifatlarına karşı başka ne diceğimi bilemiyordum. Ama kafamın içinde küçük bir ses beni olacak bir şeye karşı uyarmaya çalışyordu. Selim’in söyleyecekleri bitmemişti.
‘‘Zamanla sana karşı olan duygularımın güçlenmesi bir sır değil,’’ diye açıkladı mertçe. Bu da beni rahatsız etmişti. Söyledikleri beni çok mutlu etti ama böyle şeyler demesini beklemiyordum. İçimden hep yeni bir başlangıç istiyordum ama kararsızdım. Herşey çok çabuk oluyordu. İlk İstanbul’a dönüşüm ve habersiz bir şekilde Kenan’ı görmem ve şimdi Selim’in bana aşkını itiraf etmesi? Bu kadarına hazır değildim daha.
‘‘Bak, Selim…’’
‘‘Bahar lütfen bitireyim. Ne olursa olsun kendimden önce senin duygularına saygı duyacağıma söz veriyorum. Senin Istanbul’da olduğunu ve burada kalacağını bilmek yeterli benim için.’’
‘‘Bende döndüğüm için mutluyum. Ama seninle dürüst olmalıyım Selim, herzaman ki gibi. Benim zor günlerimi gördün. Hayatımı teslim ediceğim kişiye güvenmemin ne kadar önemli olduğunu biliyorsun. Bir zamanlar o hatayı yaptım ve kalbim parçalandı. Bir anda herşey mahvoldu ve tüm güvenim kırıldı.’’ İçimdeki acıları açığa çıkarmak zordu, ama kendini bana böyle açtıktan sonra onunla ve kendimle dürüst olmak istiyordum. ‘‘ Şu an sadece zamana ihtiyacım var Selim. Duygularımı yeniden anlamam için yeteri kadar zaman… Çok şeymi istiyorum?’’
‘‘ Hayır. Seni anlıyorum. Seni sonsuza kadar beklerim Bahar. Sen buna değersin.’’ Kendinden çok emin bir şekilde konuşuyordu. Belki aramızda birşeyler olabileceğini hissediyordu. Her ne kadar ona hiç bir konuda söz vermemiş olsamda. O an yürümeye devam ederken elimi tutmak için uzandı.
Günün ilerleyen saatlerinde iki aile güzel manzaranın eşliğinde erken bir yemek için oturdular. Herkes Selim’in çocukluğundan ve geçmişten hikayeler anlatıp gülüyordu. Selim bana küçükken ne kadar yaramaz olduğunu söylememişti. Macera dolu hikayeleri biraz hala içimde olan kendi maceracı yanımı anımsatmıştı. Birlikteliğimizi kutlayıp kadeh kaldırmışken bir anda beklenmedik bir misafir bize katıldı.
Adı Nuran Öztürk’tü. Güzel kumral saçlı bir bayan. Ankara’dan yeni geri taşınmış. İç mimar olarak çalışıyordu. O ve Selim aynı sene beraber mezun olmuş Antalya Üniversitesinden. İkisinin de anadalı mimarlıkmış. Nuran’ı çok sevmiştim. Onunla yeni açmayı düşündüğüm müzik okulu hakkında konuştuk.
Yıllardır piyano çalmak benim tutkumdu. Paris’ten dönüşüm ailemle olabilmek için değildi sadece. Müzikal vizyonumu bir iş olarak devam ettirmeye karar vermiştim. Kısa süre sonra sohbetimiz, beraber çalışacağımıza dair detaylı bir planlamaya dönüştü. Nuran önümüzde ki hafta İstanbul’a taşınıyormuş. Bu da bizim iletişim içinde olmamızı kolaylaştıracaktı. Kendime yeni bir arkadaş ve iş ortağı bulmuşken, bir an önce projeme başlamak istiyordum. Okulumu yazın ortalarında açmayı umuyordum. Bu da bana dört aylık bir zaman veriyordu.
Ziyafetimizin ortasında Hakan amcamın dikkati dağıldı. Elleri öyle titriyordu ki şarap bardağı yere düşüp kırıldı. Herkes bir anda yanına koştu, korumaları da. Yüzü bembeyaz olmuştu ve tansyonu düşmüştü. Bir kaç dakika boyunca tepki vermedi. Sonra bir anda gözlerini açtı. Sesi güçsüz bir halde konuşmaya çalıştı. Ama nefes alamıyordu neredeyse.
Onu, kendine gelmesi için misafir odasına götürdüler. Karaman ailesinin doktoru oda da onunla birlikteydi. Biz dışarı da beklerken onu muayene etti. İlk görüşte Hakan amcam güçlü ve sağlıklı bi adam gibi gözüküyordu. Hep kendini aktif tutup ne yediğine dikkat ederdi. Bir anda böyle birşey olması hepimizi meraklandırmişti.
Korku dolu anın ardından doktor, amcamın durumunun haberini bildirmek için odadan çıktı . Sağlıklı ve iyiydi. Tansiyonu normalden biraz düşüktü sadece. Bu da hava değişikliğinden olabilirdi. Ona şekerini yüksek tutması için bolca meve yemesini söyledi. Aynı zamanda İstanbul’a döndüğünde yeniden kontrol edilmesi gerektiğini… Amcam günün geriye kalanını uyuyarak geçirdi. Önemli birşey olmadığı için mutluydu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Selim ile gecenin tadını çıkartıyorduk. Nuran’da bizimle birlikte oturuyordu. Onun ve Selim’in beraber tasarladıkları binaların olduğu bir kataloğa bakarken, kendi projem için aklıma güzel fikirler gelmeye başladı. O an Kenan’ın gelmesi herşeyin üstüne bir süpriz oldu.
Beklenmedik gelişinin ardından, Selim onu amcamı görmesi için odaya götürdü. Aralarındaki gizli işler beni çok sinirlendiriyordu ve kapalı kapıların ardında neler olduğunu çok merak ediyordum. Özel görüşmeleri bittiğinde dışarı da bize katıldı. Nuran bir anda çok daha cazibeli davranmaya başladı. Sürekli Kenan’ın yanındaydı ve ilgisini saklamıyordu. Bu da benim pek hoşuma gitmemişti. Belki biraz kıskanıyordum, emin değildim.
Nuran’ın erkekleri baştan çıkaran bir kişiliği olsa da, Kenan’ın ona ilgi duyucağını hiç duüşünmemiştim. Ama anlayamadığım bir şekilde ona karşı ilgili duruyordu. Selim bile aralarında bir şey olabiliceğini fark etmişti. Kenan’ın davranışlarından rahatsız olmuştum.
Adadan kalkan günün son teknesi çoktan gitmişti bile. Böylelikle Kenan, Karaman’da kalan misafirlerin arasında katlmıştı. Ev kesinlikle dolmuştu son yatağına kadar. Gece yarısına yakın hepimiz yorgun bedenlerimizi dinlendirmek için odalarımıza gidiyorken, bir anda yolumu değiştirdim ve kendimi Kenan’ın odasının kapısında buldum. Kapıyı nazikçe vurdum bir iki kere. Ama kimse açmadı. Kapı kolunu çevirip kapıyı açtım. Oda karanlıktı. Bir anda odanın diğer tarafından bir ışık yandı ve beni içeri girerken yakaladı.
‘‘Bahar? Ne yapıyosun burada?’’
‘‘Aynı soruyu sana sormak için burdayım! Antalya’da ne işin var, hele de burada?’’ Onu sorguladım, varlığı beni mutsuz ediyordu.
‘‘Buraya amcan beni çağırdığı için geldim.’’ Sırtını döndü ve hala açık olan teras kapısını kapattı.
‘‘O kadarını biliyorum, ama neden? İkiniz ne işler çeviriyorsunuz?’’ Cevaplanmamış sorular aklımda dolanıyordu döndüğümden beri. Arkamdan çok fazla gizli iş çevriliyordu ve bilmemekten nefret ediyordum.
‘‘Lütfen, Bahar. Bana neden veya nasıl diye sorma. Ben sadece işimi yapıyorum. Hadi uyuyalım artık, tamam mı?’’ Gülümsedi beni odasından atmak için kapıya doğru yürürken… Aramızda çok az mesafe bırakmıştı. Aramızda ki ateşli duyguları hala hissedebiliyordum ve bir anda olsa bundan kaçmak istemedim. Tam o sırada Nuran’ın sesi, benim kayıp aşkımın hayallerini böldü. O da Kenan’ın kapısına gelmişti. Geçmişimizi herkesin bilmemesi gerektiğinden benim orada bulunmaman gerekiyordu. Beni görme korkusuyla saklanmak için bir anda tuvalete doğru koştum .
‘‘Bu saatte seni rahatsız ettiğim için özürdilerim Kenan, hala uyanıksındır diye düşündüm.’’
‘‘Sorun yok, birazdan uyuyacaktım. Birşey mi oldu?’’
‘‘Önemli birşey değil, dışarıda bu güneş gözlüklerini buldum. Senin sanrım.’’
‘‘Evet.’’ Sesi çok feminendi. Tuvalet kapısının anahtar deliğinden onları izlemeye çalışıyordum. Kapının yanında duruyordu Nuran. Saçlarıyla oynuyor, Kenan’ı tahrik etmeye çalışıyordu. Ne cesaretliydi. Fakat beni en çok sinir eden şey, Kenan’ın umursamaz tepkileri ve onunla oyun oynamasına izin veren haliydi. Ne kadar saf.
‘‘Yarın da burada olacakmısın?’’ diye merak etti, üst dudağını ısırmış bir şekilde odayı incelerken.
‘‘Büyük ihtimalle evet,’’ diye cevapladı. O anda tuvalete doğru bir bakış attı. Bir an orada olduğumu ve konuşulan herşeyi duyduğumu hatırladı.
‘‘Güzel. Yarın görüşürüz o zaman. İyi geceler.’’ Cazibeli bir bakışla gülümsedi.
‘‘İyi geceler.’’ Odadan çıkması için ona eşlik etti ve arkasından kapıyı kapattı. Bir kaç saniye sonra ben tuvaletten çıktım.
‘‘Şimdi neden halen burada olduğunu anladım.’’ O an gitmeye hazırdım artık. Çok kızmıştım kendime. O beni umursamazken ben gizlice halen onu düşünüyordum.
‘‘Nuran için Antalya’da kalmıyorum. Ama neden bu durum seni bu kadar rahatsız etti?’’ Durum hoşuna gitmişti ve utanmadan böyle bir soru sormuştu.
‘‘Beni rahatsız ettiğini mi düşünüyorsun? Sanmıyorum detektif bey.’’ Gülümseyip ona baktm. ‘‘Yolumda durmadığın sürece hiç birşey beni rahatsz etmez. Bundan emin olabilirsin. Anladın mı?’’ Çıkmadan ona ciddi bir ses tonuyla açıklamıştm. Onun veya Nuran’ın ilişki durumu daha fazla umrumda olamazdı. Sadece onun benim ilişkimden uzak durmasını istiyordum. Ama neden bu kadar büyük tepki verdiğimi anlamıyordum. Her şeyin üstüne uyumak iyi gelecekti.
Bir sonraki sabah amcam dahil herkes erken kalkmıştı. Kendini çok daha iyi hissediyordu. Rengi kendine gelmiş ve yeniden rahatça yürüyebiliyordu. Karaman’ların nezaketi bizi sabah inanılmaz bir kahvaltıyla karşıladı. Ama Kenan hiç biryerde yoktu. Belki de her zaman ki gibi bir yerde bir şeyler peşindeydi.
Nuran’ın Kenan’a olan ilgisini gördükten sonra normal davranmak için elimden geleni yaptım. Kenan yüzünden aramızda yeni oluşan arkadaşlığı bozmak istemedim. O sırada Selim, biraz nefes alıp egzersiz yapmak için hep beraber ata binmemizi önerdi. Karaman’ların evinin yakınında ata binmek ve başka aktiviteler için ayrılmiş ormanlık bir alan vardı. Selim’in liderliğinde yola koyulduk. Nuran ve Kenan yol boyunca yakın durdular. Konuşup gülüşüyorlardı. Benden daha çok eğleniyorlardı. Aralarında büyüyen duyguları incelemekle çok meşkuldum. Belki içimde büyüyen bir kıskançlık hissi oluşuyordu. Belki de her ikisi...
Yeşil çayırların üzerinden geçerken bilinç altıma saklanmış bir hatıra canlandı gözümde; Kenan ile ata bindiğimiz gün... Saman dolu ahırda sarılarak uyumuştuk. Düşüp bileğimi incitmiştim. Beni arabaya taşıyıp dikkatle ilgi göstermişti. Her ne kadar ona en çok ihtiyacım olduğunda yanımdaymış gibi olsa da öyle değildi. Bir an geçmişimden bıktım. Beni rahat bırakmıyordu. Aniden dört nala kalkıp guruptan önünden giderek uzaklaştım. Biraz yanlız kalmaya ihtiyacım vardı. Kısa bir süre sonra kırmızı renkli ahırı gördüm ve biraz dinlenmek için durdum. Selim arkamdan bana yetişmeye çalışıyordu.
‘‘Bahar! Ne oldu? Bir anda hızla gittin, İyimisin?’’ Selim bağırdı, atın üstünde etrafımda dolanıyordu. Diğerleri halen uzaktaydı.
‘‘Evet iyiyim. Sadece seninle yanlız kalmak istedim.’’ Beyaz atımdan indim.
‘‘ Söylediklerin hoşuma gidiyor,’’ gülümsedi. ‘‘Aklından ne geçiyor?’’ merak etti, bir gülümsemeyle, ahıra atları bırakmamız için eşlik etti bana.
‘‘Dün gece söylediklerin hakkında düşündüm ve bir karara vardım.’’
‘’Ve?’’
‘‘Seninle olmak istiyorum Selim. Seni daha iyi tanımak istiyorum. Senin olmaya hazırım hala beni istiyorsan.’’
‘‘Gerçekten mi?’’ Gülümsedi. ‘‘Yani, eminmisin? Ne değişti?’’
‘‘Ben değiştim… hayat kendi verdiğimiz kararlardan ötürü, ve ben seninle mutlu olmayı seçiyorum. Zaman kaybetmenin anlamı yok. Beraber aramızda geçmişin yok edemeyeceği, sağlam, güven dolu bir ilişki kurabiliriz.’’
‘‘Emin misin? Kendini zorlanmış hissetmeni istemem, Bahar. Lütfen… Gerektiği kadar beklemeye hazırım ben.’’
‘‘Hayır acele etmiyorum. Sana güvenecek kadar tanıyorum seni. Lütfen bu güvenimi sarsacak bir kuşku uyandırma bende.’’
‘‘Hiç bir zaman. Söz veriyorum.’’ Beni ilk kez dudaklarımdan öpmek için yaklaştı ve yeni bir his bıraktı. Göz ucuyla Kenan’ın bizi izleyen gölgesini farkettim. Belki de ilk kez umrumda değildi. Selim ile el ele eve geri yürüdük.
Eve döndükten sonra, Antalya’da son kalan saatlerimizi geçirmek için herkes bir araya toplanmışken, Selim ile yeni ilişkimizi herkese açıkladık. Herkes bu habere şaşırmıştı ama bizim için mutluydular. Herkes bir anda bizi tebrik etmeye başladı. Nuran ve Kenan’da haber üstüne bizi tebrik etmek için oradaydı. Kutlamalar sırasında Nuran’ın beni şaşırtan coşku dolu bir hali vardı. Gözlerinde bir parıltı vardı ve gülümsemeden duramıyordu. Selim için çok mutluydu. Fakat Kenan’ın tepkisi her zaman ki gibi sakin ve soğuktu bizi tebrik ederken.
Bazen geriye dönmek korkunç olabiliyor ve her değişim bir zorluktur. Selim ile bir ilişkiye başlama karar geriye dönmemek için attığım en zor ve en önemli adımdı. Benim için, mutluluk ve yeni maceralar için verilmiş bir sözdü. Onunla beraber yeni hatıralar yaratacaktım. Bağlılığımız, beraber bir dostluk içinde yürümemiz için yola konulmuştu. Güven ve inançla, ikimizin de planladığı mutlu sona doğru bir yolculuk…
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

KENAN
Bir kapı açılırken, başka bir kapı kapandı. Bu da benim hayatımın hikayesiydi. Araştırmalarımın en başına dönmek benim için kolay değildi. Bir yıl boyunca devam eden davada, Emir ile kaçan bir şüpheliyi tutuklamıştık. Malesef ki, bize beklemediğimiz bilgileri söyledikten sonra ölmüştü.
Elimizde ki az ip uçlarıyla, Fikret’i hapishane de ziyaret ettim. Onunla özel konuşmam için izin vardı ama benimle görüşmek istememişti. Böyle olacağını düşünmüştüm. Ama en azından denemiştim. Uzun bir süre için hapse atılmasıyla kendini ailesinden uzaklaştırmıştı. Hiç biriyle görüşmeyi kabul etmemişti. Bunu neden yaptığına ne ben, ne de ailesi bir anlam verebilmiştik. Belki onun hapise atılmasına neden olan yaptığı şeylerden utanıyordu ve kendini suçlu hissediyordu.
Başka bir ip ucu olmadan, eski dosyalara dönmeye karar verdim ve tüm Yılmaz ailesinin geçmişini araştırmaya başladım. Bir şey olmalıydı. Olan her şeye rağmen bir şey bulucağıma inanıyordum. Berkay Yılmaz, Türkiye’nin eski başbakanı… Herşey onda başlıyordu.
1939’da İstanbul’da doğmuş, 1983 yılında Başbakan olarak seçilmişti. On üç yıl başbakan olmasının ardından 1994 yılında bir mitingde vurularak öldürülmüştü. Ölümünden bir kaç saat sonra on yedi yaşında olan Murat Aslan, üstünde cinayeti işleyen silahla beraber suçu üstlenmişti. Uzun soruşturmalar doğruyu söylediğini doğrulamıştı. Ona ömür boyu hepis cezası verilmişti. Şimdi otuz sekiz yaşındaydı ve hala İstanbul’da bir hapishanedeydi. Soruşturmalarım da sırada olan bir sonraki kişiydi.
Bu sırada Bahar’a yakın olma planım hareket haline geçmişti. Nuran’la yaptığım bir telefon görüşmesi ve ardından yemek teklifiyle, Bahar’ı uzun bir süre bana yakın tutabilecektim. Her ne kadar Nuran’ın bana olan ilgisini kullanmak istemesem de, bu durum eski sevgilime yakın kalmamın tek yoluydu. Hele ki Melek’in davasını sonuçlandırdıktan sonra. Amcası sürekli tepemdeydi ve henüz ona gizemli fotoğrafı yollayan kişi hakkında bir şey bulamamıştım. Belki de Hakan’da, Fikret gibi yasa dışı işlerle ilgileniyordu. Her şey zamanla ortaya çıkacaktır.
Bir gece Nuran’ı yemeğe götürmek için evinden aldım. Her zaman ki gibi zarifti ve üstünde herkesin başını ona çevirten provakatif bir duruşu vardı. Fazla ortak yönümüz olmasa da, beraber vakit geçirmek için eğlenceli birisiydi. Şakalaşmayı çok seviyordu ve sesli gülüyordu. Ama o yeşil gözlerinin ardında garip bir sessizlik vardı. Bazen sohbetimiz sırasında aklına bir şey veya biri geliyor ve o an durup bir kaç saniye susuyordu.
‘‘Çok güzel zevkin var. Şarap inanılmazdı.’’ Gülümsedi, kendine üçüncü bardak şarabını dökerken.
‘‘Teşekkürler. Dikkat et çok sarhoş olma,’’ diye şaka yaptım.
‘‘Beni sarhoş etmek için bir şişe şaraptan çok daha fazla gerekiyor. Merak etme.’’
‘‘Şerefe!’’
‘‘Size içiyorum detektif! Eee, ailende İstanbul’da mı?
‘‘Evet, ikisi de İstanbul’da yaşıyor. Tek çocuğum, başka kimse yok.’’
‘‘Benim hiç öyle değil, hala annem ile yaşayan iki küçük kız kardeşim var. Hala okula gidiyorlar. Babamı bir kaç sene önce kaybettik. ‘’
‘‘Başınız sağolsun.’’
‘‘Teşekkürler.’’
‘‘Selim ile eski iş arkadaşı olduğunuzu duydum.’’
‘‘Evet, doğru. Antalya’da büyüdüm. Babam ve Selim’in babası da iş ortağı ve yakın arkaşatılar. Beş yıl önce babam öldükten sonra Ankara’ya teyzemin yanına taşındık.’’
‘‘Ne ara bu kadar gezdin?’’
‘‘Mezun olmadan önce, okul tatillerin de gittim. Dünyayı gezmeyi çok seviyorum. Selim de öyle. Bu yüzden çoğu zaman beraber gezdik. Tabi bunlar, Selim mastırı için Paris’e gitmeden önceydi.’’
‘‘İlginç… bunu bilmiyorum.’’
‘‘Evet. En çok Paris’i sevmişti. Orada da Bahar ile tanıştı.’’ Gülümsedi, bardağında kalan son damla içkiyi içerken.
‘‘Evet. Duydum.’’
‘‘Sen ve Bahar nasıl tanıştınız?’’
‘‘Bir yıl önce Melek’in davasıyla ilgilenen detektif bendim. Ailelerimiz de önceden birbirlerini tanıyordular.’’
‘‘Evet, doğru. O kız hakkında bir şeyler duydum. Çok gençti dimi?’’
‘‘Evet. On üç yaşnda.’’
‘‘Ne kadar üzücü!’’
‘‘Çok üzücü. Malesef, Melek’in ailesi yoktu ve Bahar onu kardeşi gibi severdi.’’
‘‘Çok tutkulu birine benziyor.’’
‘‘Kim?’’
‘‘Bahar’dan bahsediyordum.’’
‘‘Evet öyle.’’
‘‘Bana ondan bahsetsene. Nasıl biri?’’
‘‘Ne söyleceğimi bilemiyorum.’’
‘‘Kişiliğini merak ediyorum. Kolay güvenen birine benzemiyor. Bazen bana baktığında gözlerinde bir eminsizlik hissediyorum. Belki beni sevmiyor.’’
‘‘Düşündüğün gibi olmadığından eminin. Hem artık ikiniz beraber çalışıyorsunuz. Er yada geç sen kendin onu tanıyacaksın. Benim bildiklerim önemli değil.’’ Bahar’a olan ilgimi kendime saklama çabasıyla gülümsedim. Ona karşı olan ölümsüz sevgimi açığa çıkaracak bir durumda değildim. Hele ki Nuran’a.
‘‘Evet, haklısın. Belki fazla kafama takıyorum. Neyse, Selim ile anlaşıyorlar sanırım. Bence evlenebilirler.’’
‘‘Öyle ise, ne mutlu onlara.’’ Bir kere daha içimden böyle bir birlikteliğe lanet ederek kadehimi kaldırdım. Bahar’ın başka biriyle olmasına hazır değildim. En azından benim etrafımda.
‘‘Ya biz Kenan?’’
‘‘Ne olmuş bize?’’
‘‘Biz de çıkıyormuyuz? Ne durumdayız?’’ Gözleri yarı kapalı bir halde gülümsedi. İlk içkisinden sonra kendini kaybetmeye başlamıştı zaten.
‘‘ Birbirini tanıyan iki arkadaşız. Bu iyi bir başlangıç mı?’’
‘‘Evet, sanrım.’’
Nuran’ı evine bırakma işi planladığım gibi gitmedi. Her ne kadar kendime, ona karşı ilgi duyduğumu hissetmemesi için dikkatli davranacağıma dair söz vermiş olsam da, o kendini beni öpmekten alıkoyamamıştı. İlişkimizi ilerletmek için çok istekliydi. Ben de daha fazla birşey olmadan oradan gittim. Onunla beraber olmak gibi bir amacım yoktu. İstediğimi de sanmıyordum.
Bir sonra ki gün, Emir ile göz altına alınan Berkay Yılmaz’ı öldüren Murat Aslan ile bir görmüşme ayarlamadan önce detayları konuşmak için buluştuk. Geçmişine baktığımızda ailesinden bilinen kimsesi yoktu. Sadece altmış bir yaşında bir babasi vardı. Mehmet Aslan. Murat’in tek kardeşi altı yaşında ölmüş. Murat tutklandığında liseye giden başarılı bir öğrenciymiş. Ne olmuştu da bir anda böyle birşey yapmaya karar vermişti acaba? Tüm yol boyunca kafamı kurcalayan önemli bir soruydu bu. Berkay’ı öldürmek için onu ne motive etmişti? Hiç bir politik guruba dahil değildi. Ne onun bu davranışını tetikledi?
Güvenlikten geçtikten sonra, şüphelimizin gelmesini beklemek için oturduk. Geldiğinde neden orada olduğumuza dair hiç bir fikri yoktu. Gözlerimize bile bakmadı, umrunda değildi.
‘‘Otur,’’ dedi Emir, onun için bir sandalye çekerek.
‘‘Ben Detektif Kenan Göçer ve bu ortağım Emir Polat. Sana bir kaç soru sormaya geldik.’’
‘‘Çok önemli bir durum. Lütfen dinle’’ dedi Emir. Murat’ın bakışları iyice aşağı döndü, ikimizi de umursamıyordu.
‘‘Berkay Yılmaz.’’ Bir anda başını kaldırdı ve ben Emir’e bakarken oda bana baktı. Dikkatini bir anda böyle çekmek için bir damara basmış olmalıydm.
‘‘Ne olmuş ona? O artık eskide kaldı.’’ Diye cevapladı Murat.
‘‘Belki, belki de değil’’ devam ettim. ‘‘Neden Berkay Yılmaz’ı öldürdün? Ona karşı kişisel bir nefretin mi vardı?’’
‘‘Teslim olduğum gün söylemem gereken herşeyi söyledim. Ekleyecek hiç bir şeyim yok. İsterseniz avukatım ile görüşebilirsiniz.’’ Murat ayağı kaltı. O anda Emir gitmesini engellemek için ona doğru yaklaştı.
‘‘Yanlış cevap. İşimiz daha bitmedi.’’
‘‘Soruya cevap ver Murat. Çok basit bir soru. Neden Berak Yılmaz’ı öldürdün? Teslim olduğunda bir dürtünün olduğunu söylemişsin ama ne olduğunu söylememişsin. O neydi?’’ Vücut ısım bir anda yükselmeye başladı. Etrafımda yeterince bir şeylerin kabullenmediği durumlar vardı. Arık cevap bulma zamanıydı.
‘‘Bak Murat…. Araştırmamızı yaptık. Baban Mehmet Aslan, işsiz bir adam. Doğduğun günden beri de öyleydi. O sırada sen yüksek beklentileri olan çalışkan bir öğrenciydin ve çalışıyordun. Alien için tüm sorumlulukları üstlenmiştin. Bir gece de ne değişti?’’ Emir sordu, bana sinirli bir bakış atarak. Murat sessizliğini korudu. Konuşmayı redediyorudu. İçinde bir şey sakladığı belliydi. Gerilmeye başlamıştı.
‘‘Ne değiştiğini söyleyeyim. Küçük kardeşin, Osman, çok hastaydı ve ameliyata girmesi gerekiyordu. Kalbi durmak üzereydi.’’ Murat’ın gözleri doldu içinde saklı acıları açığa çıkarırken. ‘‘Yemek alacak paranız yoktu. Ama Berkay Yılmaz’ın öldüğü gün, Osman hastaneye götürüldü gereken ameliyatı olaması için.’’
‘‘Çok geçti. Ona zamanında ulaşamadılar.’’ Murat, kardeş kaybının acısını yaşarken küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladı.
‘‘Ameliyat için parayı nerden buldun Murat?’’ Emir soruşturmaya devam ediyordu.
‘‘Özgürlüğün karşılığında biri hastane faturalarını ödemeyi teklif etti ve tek yapman gereken şey Berkay Yılmaz’ı öldürdüğünü söylemekti. Hiç bir soru sormadan.’’ Şüphelerimizi açığa çıkarıp onun doğrulamasını bekledim. ‘‘Öyle oldu dimi Murat? Dimi?’’
‘‘Taş’’ Murat sonunda açıkladı. Söyleyecek söz bulamıyordu. Bahar’ı öldürmek isteyen ve belki de Fikret’in peşinde olduğunu sandığımız kişi. Bazı şeylere anlam veremiyordum. Berkay’ın ölümü yirmi yılı geçmişti. Nasıl aynı kişi olabilirdi ki?
‘‘Taş kim?’’ diye bağırdım ellerimi masaya vurarak. O sırada gardiyan Muratı hapishane hücresine geri götürmek için geldi. Zamanımız dolmuştu. Murat zaten Taş’ın kim olduğunu bimiyordu. Onunla hiç tanışmamıştır bile. ‘‘Lanet olsun!’’ yine ne başa dönmüştük.
Daha fazla zaman kaybetmeden Emir ile hapishaneden çıktık. İkimiz de boşa çıkmış bir halde hissediyorduk kendimizi. İp uçlarını birbirine bağlayamıyorduk. Açıklaması olmayan çok fazla soru vardı. Kim olduğunu bilmesekte, Taş’ın birden fazla suçla bir bağı olduğu ortadaydı. Bu da onu tehlikeli biri yapıyordu. Ama ne olursa olsun onu bulmam gerekiyordu.
Öğrendiğimiz yeni bilgiler üstüne Hakan’ın ilk adımı Bahar’ın korumasını sıkılaştırmak oldu. Murat ile buluşmamı kimseye söyleyemezdim öğrendiklerimden sonra. Ama Hakan’a söylemekten başka seçeneğim yoktu. Bahar’ın güvenliğinden korkuyordum. Bu sırada Bahar hayatını olabildiğince normal yaşamaya çalışıyordu. Onu izleyen etrafında bu kadar çok kişi olduğunun bile farkında değildi. Geçmişe dönüp aramızda olanları değiştirme umuduyla her gece onu düşünerek uyandım. Ama böyle bir hayal hiç gerçekleşmeyecekti.
Bir kaç hafta herhangi bir gelişme olmadan geçti. Taş hala kimliği belirsiz, öğrenilmesi gereken bir gizemdi. Nuran ile ilişkim normaldi. Zaman zaman ilişkimizi ilerletme konusunda çabalasa da, aramızda ki hassas çizgiyi geçmemesi için fırsat vermedim. Kalbim başka bir kadına aitti. Her ne kadar kendisi bunu bilmese de.
Bu zaman içinde, Bahar ile Selim’in yakınlaşmasını izledim. Bahar’ın yeni müzik okulu için beraber çalışmaları daha fazla beraber vakit geçirmelerine sebep oldu. Ben ise uzaktan onları izliyordum. Bir çok kez Selim’i Bahar’ın düşen saçlarını düzeltirken yakalardım ve yanında onun yerinde kendimi hayal ederdim. Hayat artık adil gözükmüyordu.
Bir gün, Hakan’ın geçmişi hakında ki tüm belgeler bir araya geldi. Emir içinde gerçeklerle dolu kapalı dosyayı bana vermek içi ofisime geldi. Her ne kadar dosyalara bakmak için sabırsız olsam da, sayfaları okurken herşeyi dikkatle inceledim. Gerçek sandıklarımın ardında çok daha farklı biri varmış. Hakan hapiste yatmıştı. Babası öldürüldükten bir ay sonra cinayetten suçlu bulunarak hapse atılmıştı. Bu durumda söylediği gibi hiç Paris’e gitmediği açığa çıkmıştı. Fikret’in hapse atıldığı hafta da serbest bırakılmış. Çok fazla tesadüf vardı burada.
Bahar’ın ailesinin geçmişine anlam veremiyordum. Düşündüğümden çok daha fazla dram ile doluymuş hayatı. Bundan sonra ne olucaktı emin değildim. Hakan ile konuşmadan önce uyumaya karar verdim. Her şeyden önce Bahar’ın hayatı tehlikedeydi ve Taş dedikleri adam hala onun peşinde olabilirdi.
Bu zaman içinde üvey ablam için arayışlarım devam etti. Uzun bir süre sanki dünya ikiye bölünmüştü. Tüm ipuçlarını molozların altına itiyordu. İzmir Elif’in annemle ayrıldıktan sonra gittiği ilk yerdi. İsmini bir çok kez hastanelerde ve nüfus müdürlüklerinde aradım ama hiç sonuç bulamamıştım. Ta ki uzun süredir beklediğim telefonun gelmesine kadar. İstanbul’da bir engelli merkezi, aynı isim ve doğum tarihli bir hastalarının olduğunu söylemek için beni aramıştı.
Çabucak, herşeyi bıraktım ve bu bilgiyi doğrulamak için yola koyuldum. Ama malesef vardığımda kalbimi kıran bir olayla karşılaştım. Elif Korkmaz yıllardır aradığım üvey ablamdı. Otuz sekiz yaşındaydı ve engelli merkezinde temelli kalan bir hastaydı. Fiziksel ve ruhsal durumu iyi değildi. Depresyonu onu zamanla hayatının sonuna kadar bir tekelerkli sandalyeye mahkum etmiş. Yeniden yürüme isteğini kaybetmişti ve hayatını da herkesten uzak engeller arasında yaşıyordu.
Elif’in kimliğini doğruladıktan sonra onunla tanışmak istedim. Sallanan bir sandalyede üşengeç bir halde sallanıyordu ve etrafındakilerin hiç farkında değildi. Onu böyle görmek kalbimi kırmıştı. Camdan dışarı bakıp ağaçtan sallanan bir kuş evini izliyordu. Bu sırada ben kendimi toparlamaya çalışıyordum. Ona koşup sarılmak, her şeyin düzeleceğini söylemek istiyordum. Annesini bulduğumu, artık yanlız olmadığını söylemek istiyordum. Ama bunu yapamazdım.
Yavaşça ona doğru yaklaştım. Boynunda ki kolyeyi tutuyordu. Bir zamanlar anneme ait altın kolyeyi. Bir kere eski bir fotorafta görmüştüm. Ama ne kolyenin anısını, ne de Elif’e nasıl verildiğini hiç hatırlamıyordum. Gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Gülümsedim. O ifadesini hiç değiştirmedi. Onun için ben bir yabancıydım.
Anneme Elif’i bulduğumu söyleme düğüncesi, haftalar boyunca üstümde taşımak zorunda olduğum en büyük yüktü. Ona nasıl söyleyecektim? Aklım acı ile doluydu ve bu yüzden şimdilik herşeyi her zaman ki gibi kendime saklamayı seçtim. Elif’i her gün ziyaret etmeye başladım. Annem ile yeniden buluşmalarını olabildiği kadar kolaylarştırmak için, onunla yavaş ama anlamlı bir ilişki kurmam gerekiyordu. Elif’i annesiyle ilk kez tanıştırmadan önce onunla bir ilişkimizin olmasını istiyordum. İkimiz için zor bir durumdu bu. Ben ona gerçekleri söylemekten kendimi geri tutumaya çalşırken, o, hayatına yeni giren birine kendini açmaya çalışıyordu.
Her gün onu ziyaret ettiğimde, ona farklı renklerde farklı türden çiçekler götürdüm. Her çiçekten bir tane ayırıp bir fotoraf albümünün içinde saklardı. Bir süre sonra benimle görüşmeye alıştı ve beni her gördüğünde gözleri parlardı. Kendimi başta merkez de araştırma yapan bir detektif olarak tanıttım. Hastanede ki hayatı hakkında ve benim hayatım hakkında konuşuyorduk. Bahar ile hikayelerimi duymayı çok seviyordu. Onunla tanışmadan onu çok sevmişti. Elif çok narindi ve sohbetlerimiz onun iyileşmesinde yardımcı oluyor gibiydi. Yeniden hayal kurmaya başlamıştı ve dışarıda ki dünyayı pişmanlık duygusu olmadan düşünebiliyordu. Bu durumda benim için bir sonra ki adım anneme gerçekleri söylemekti.
Birinin geçmişini kurcalamak bazen hazır olmadığımız ve cesaret isteyen bir davranıştır. Ama sevdiklerimizin hayatını kurtarmak söz konusu olunca durum değişiyor.. Her küçük detay birinin ve belki bizim kaderimizi değiştirecek kadar önemli. İyi veya kötü bir şekilde… Bilinmeyenin içine atılmaya herkesin cesareti olmaz. Ama o yolda bir adım attıktan sonra dürtüsel davranış, bizim kimliğimizin bir parçası haline gelir ve gerçeklerin arayışında kendimizi anı yaşamaktan geri çekeriz.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

BAHAR
Normal bir şekilde olmasa da, sonunda Melek’e vurup kaçan kişi tutuklanmıştı. Tutuklanması sırasında, iki detektife ona suçlarını ititraf ettirdikten sonra kendini öldürmüştü. Garip bir şekilde adalet yerini bulmuştu kurbanın açısından. Ama bir yandan da adelete uygun değildi. Her ne kadar masum birini öldürmüş olsa da, hiçbir zaman onun da ölmesini dilememiştim. Arkasında geriye korumasız ve evi olmayan tek bir anne ve küçük çocuklarını bırakmıştı.
Sabahın erken saatlerinde haberi duymamızın ardından dua etmek için Melek’in mezarını ziyaret ettim. Uzun süredir bunu yapmamıştım. Sonunda huzur içinde yatabilecekti. Ölümünün suçlusu bulunmuştu. Daha on üç yaşındaydı. Onunla geçirdiğim zaman süresinde, hayatımda büyük bir değişiklik yaşamıştım. Hiçten, herşeyi yeniden yaratma çabasındaydım. Aynı zamanda Kenan’a aşıktım. Melek aramızda büyüyen aşka şahit olmuştu.
Ailesinden ona bakacak kimsesi olmayan Melek ile aramızda güzel bir arkadaşlık oluşmuştu. En başarılı öğrencilerimden biriydi ve çok zekiydi. Onunla gurur duyuyordum. Ona müzik ve hayat hakkında bildiğim herşeyi öğreteceğime söz vermiştim. Ama planlarımız suya düşmüştü.
Onun anısına Melek Müzik & Hayat Okulu adlı hayır kurumunu açmaya karar vermiştim. Varlık ve yoksullukların bulunduğu zıtlıklarla dolu yaşadığımız bu hayatta, bağış yapmak ve yardım etmek bir zorunluluktu.
Seçtiğim bina, Beşiktaş’ta boş bir okuldu. Binanın dışında yapılan birkaç düzenleme ardından içeride yapılması gereken çok daha fazla işim vardı. Bunlar da bir kaç ay sürecekti.
Mezarlıktan çıktıktan sonra, binanın restorasyonunu onun çalışanları ile konuşmak için Selim’in ofisine uğradım. Ve tabi ki takımın yeni üyesi ve iç mimar olan Nuran ile... O gün binanın gelişmelerine bakmak için oraya gidecektik. Selim’in ofisinde oturup toplantısının bitmesini bekledim. Masasının arkasında şık bir koltuğa oturdum. Ofisinin etrafına koyduğu özel eşyalarına bakındım. Çok organize birisiydi. Özel bir köşede bir ton dosyası vardı ve diğer köşede o ve ailesinin bir kaç fotoğrafı. Çerçevelenip duvara asılmış diplomaları ve özel belgeleri, başarılı hayatını gösteriyordu. Kendi kendime gülümsedim bir an. Onunla gurur duyuyordum. O sırada dışarı çıkmamız için yanıma geldi. Nuran hala başka işleriyle meşkuldü ve bize sonradan katılacaktı.
Boş okulu bir saat boyunca gezdik ve her küçük detayı not aldık. Hala yapılması gereken çok iş vardı. Maddi ve zamansal kısıtlamalarımıza rağmen Nuran’ın fikirleri yeni ve verimliydi. Açılışımız için bir Ağustos gününe karar vermiştik. Melek’in doğum günüydü. Nuran’ın başka hayır kurumlarıyla iletişime geçip onlarla beraber çalışma fikri çok güzel bir fikirdi. Bu fikir bana Göçer Eğitim Vakfını hatırlattı. O zamanlar durmadan piano çalıyor, yeteneklerimle gurur duyuyordum. Ama bir yerde çalma isteğimi kaybetmiştim. Belki de önüme, bana kaldığım yerden devam etmem için ilham vericek bir fırsat çıkmak üzereydi.
Uzun planlamalar ve sıkıca düşünmenin ardından karnımız biraz acıkmıştı. Güzel bir deniz manzarasının eşliğinde yemek yiyebileceğimiz bir yer arayışıyla arabayla dolandık. Kısa bir süre sonra Kenan bize eşlik etmek için geldi. Nuran’ı arıyormuş. Günün geri kalanını beraber geçirecektiler. Nuran, bize eşlik etmesi için onu yemek yediğimiz restoranta çağırmış. Melek’in davasında olan detayları sormak için teredütlüydüm ve hiç birşey söylememeyi seçtim. Davanın sonuçlandığına mutlu olacağını düşünmüştüm. Ama aklı başka yerdeydi sanki.
Yemeğin arasında Kenan telefonunun çalması üstüne masadan kalktı. Biraz bekledikten sonra onu takip ettim. Telefon konuşmasını dinlemek gibi bir amacım yoktu. Sadece onunla biraz konuşmak istiyordum. Açıkcası ona, Melek’in davasında ki çabaları ve sonunda davayı sonlandırdığı için bir teşekkür borçluydum. Köşede durup dönmesini bekledim. Bir süre sonra onu, yüzü bana dönük bir halde dışarı çıkarken yakaladım.
‘‘Kenan, lütfen bekle.’’ Yürümeye devam edecekken, onu durdurdum.
‘‘Ne oluyor Bahar? İyimisin?’’
‘‘Evet, iyiyim. Sadece seninle konuşmak istiyorum. Vaktin varsa tabiki.’’
‘‘Tabi, ne hakkında?’’
‘‘Melek hakkında. Amcam Konya’da olanları anlattı bana. Dava sonunda kapanmış.’’
‘‘Evet, kapandı.’’
‘‘Özür dilerim. Önceden onu öldüren adamı bulduğun için sana teşekkür etme fırsatım olmadı. Davayı sonuçlanmasında ki çabaların için teşekkürler. Bunu içtenlikle söylüyorum.’’ O an aramız çok gergindi. Gözlerine baktığımda daha tutku dolu anlarımızı hatırlıyordum. Göz yaşlarım kontrolsüz bir şekilde toplandı bir anda. İçim yine hüzün dolmuştu.
‘‘ Bana teşekkür etmene gerek yok Bahar. Ben sadece işimi yapıyordum.’’
‘‘ Biliyorum. Sadece, demek istediğim, aramızda olan herşeye rağmen bu davayı bırakmadın ve bunun için teşekkürler.’’
‘‘ Onu ne kadar çok sevdiğini biliyordum ve böyle bittiği için üzgünüm.’’
‘‘ Evet… bende üzgünüm.’’ Bir yıldır ilk kez ayrılığımızı kabullendiğimi hissediyordum. Gözlerimi yaşlar doldurdukça içimi acı dolu bir his kapladı. Bir anda aklımda bana evlenme teklifi edettiği geceye döndüm. O zaman beni avutmak için kollarına almıştı. Şimdi ise aramızda dağlar vardı.
‘‘Ağlama. Gözlerin çok değerli.’’ Yüzüme akan acılarımı silmek için elini uzattı. Bu da kalbimin içinde görünmez bir yara bıraktı. Ruhunun tenime dokunuşu fazla gelmişti. O an da derin bir nefes bizi yeniden ayırdı. Her ne kadar eski defterleri açmak istemesem de onlar kendi kendine açılıyordu sanki.
Kenan ile kısa ama derin bir konuşma ardından öğle yemeğimiz artık bitmişti. Selim ile beraber kalkıp, Kenan ile Nuran’ı birbirlerini tanımaları için yanlız bıraktık. Biz yakınlarda ki müzik dükkanlarına, okul için gerekli olan müzik aletlerini bulmaya gittik. Müzik kitaplarından, gitar çeşitlerine; kemanlardan, pianolara… Her şeyi alfabetik sırada bir listeye yazmıştım. Ama aklım başka bir yerde kamıştı.
Davulların arasından yürürken ‘‘Nuran ile uzun süredir tanışıyorsunuz dimi?’’ diye merakla sordum Selim’e. ‘‘Evet Nuran ile aynı yerlerde büyüdük ve beraber okula gittik. Neden sordun?’’
‘‘Özel bi durum yok. Ben sadece… Hani iç mimari fikirlerini düşünüyordum. Yani onun iç mimar olarak geçmişini.’’ Ama aklımda ki o değildi aslında.
Aklımdan geçen onun Kenan ile yakınlaşan ilişkisiydi.
‘‘Merak edecek birşey yok Bahar. Nuran işinde çok başarılı. Ona güvenebilirsin. İş için tüm dünyayı gezdi. Sana projenin her detayında yardımcı olacaktır. Bundan emin olabilirsin.’’ Gülümsedi.
‘‘Tabi ki… Eminim… Sadece merak ediyordum, o kadar.’’ Kafamı çevirdim bir fülüt arayışında. O sırada bir soru daha geldi aklıma. ‘‘Daha önce hiç evlenmedi dimi?’’
‘‘Hayır… bildiğim kadarıyla.’’ Güldü bir an. Sonra durup, bana garip bir halde baktı. Belki de içimdeki kıskançlığı hissediyordu.
‘‘Hala genç ve güzel. Eminim uzun süre bekar kalmayacaktır.’’
‘‘Belki. Niye, Kenan ile aralarında olan yakınlaşmadan mı bahsediyorsun?’’
‘‘Evet, neden olmasın? Anlaşıyor gibiler. Sence de öyle değil mi?’’
‘‘Evet. Senin için önemli mi bu? Yani, seni rahatsız ediyor mu?’’
‘‘Ne?’’ Güldüm. ‘‘Hayır! Taki de rahatsız etmiyor. Neden etsin ki?’’
‘‘Bilmem. Sadece bir soruydu’’ diye cevapladı. Rahatsız olmaya başlamıştım. Kafamı başka tarafa çevirdim.
‘‘Sen Kenan ile Paris’e gitmeden önce tanışmıştın. Bu doğru değil mi?’’
‘‘Evet. Onu bir süredir tanıyorum. Babası bizim aile avukatımız. Bir kaç kere tanışmıştık.’’ Kafamı dağıtacak birşey arayışında ters tarafa doğru yürümeye başladım. Ama Selim şimdi beni soruşturmaya başlamıştı.
‘‘Onunla bende bir kaç kere karşılaştım. Yeni yıl gecesi amcan tanıştırmıştı. İyi birine benziyor.’’
‘‘Evet.’’
‘‘Nuran ile arkadaşlıklarından bu yüzden mi meraklanıyorsun?’’
‘‘Ne? Ne demek istiyorsun? Hiçbir şey konusunda meraklı değilim.’’ Güldüm, şaşırmış davranıyordum. Bir yandan da böyle bir konuşmayı başlattığıma pişman olmaya başlamıştım.
‘‘Nuran her ne kadar işinde profesyonel olsa da, onu geçmişte birine bağlanmaktan geri tutan asi bir yanı da var. Beraber büyüdük, ama Paris’te yaşadığım seneler çok değişmişti. İyi bir şekilde tabi ki de.’’ Gülümsedi.
‘‘Bu güzel. İnsanlar çoğu zaman değişir.’’ Başka tarafa doğru bakınıyordum.
‘‘Herkes değişmez ama.’’ Çok doğru bir şey demişti.
‘‘Ah, bu piyanoya bayıldım! Bana bir zamanlar benim olan piyanoyu hatırlatıyor.’’ Benim hakkımda kuşku duyması korkusuyla anında sobetimizin konusunu değiştirdim. Arkadaşının Kenan ile ilişkisi onu hiç meraklandırmıyordu ve meraklandırması içinde bir neden yoktu.
‘‘Bırak Nuran ile Kenan düşünsün aralarında büyüyen ilişkiyi. Biz de kendi ilişkimizi düşünelim.’’ Gülümsedi, çabuk bir öpücük atmak için elimi tutarken.
‘‘Tabi,’’ bende ona katıldım. Selim’in yanında daha normal davranma umuduyla derin bir nefes aldım. Selim’e onunla olacağıma dair söz vermiştim ve sözümde durmak zorundaydım. Belki de düşündüğüm gibi yeni bir ilişkiye başlamaya hazır değildim.
Bir kaç saat sonra eve dönmüştüm ve amcamla akşam yemeği planım için boş bir kaç saatim daha vardı. Okul hakkındaki gelişmeleri konuşmak için akşam yemeğine Selim’de katılıcaktı. Eve döndüğümde beni soruşturmak için bekleyen annemi buldum. Selim hakkındaki sorularını cevaplamaktan kaçıp sabah erken saatte evden çıkmıştım. Ama haftalardır kaçtığım bu konuşmadan artık bir kaçışımın olmadığı belliydi.
‘‘Hoşgeldin, Bahar,’’ dedi merdivenlerden inerken.
‘‘Teşekkürler anne. Hakan amcam eve döndümü?’’
‘‘Hayır, tüm gün çok meşkuldu.’’
‘‘Tamam.’’ Arkamı dönüp merdivenlere doğru yürürken bir anda annem beni durdurdu.
‘‘Dur bakalım Bahar. Bu sabah seninle konuşacak vaktim olmadı. Çok erken çıktın.’’
‘‘Evet, doğru. Melek’i ziyarete gittim, ona çiçek götürdüm. İstanbul’a döndüğümden beri onu ziyaret etmemiştim.’’
‘‘ İyi. Gittiğine sevindim.’’ Gülümsedi. Ama içindekileri nasıl söyleyeceğine dair bir eminsizlik vardı. Aklından geçenleri biliyorum.
‘‘ Selim akşam yemeği için bize katılacak.’’
‘‘ Evet, biliyorum. Onu gördüm bugün. Amcan onu davet ettiğini söyledi.’’
‘‘ Ve?’’
‘‘ Ve ne?’’
‘‘ Hala Selim hakkında ne söyleyeceğini bekliyorum. İlişkinizi açıklamaya hazır değilmisin?’’
‘‘ Lütfen anne.’’
‘‘ Selim’e karşı birşeyler hissetiğini bilmiyordum önceden. İkinizi arkadaş sanıyordum. Ne değişti birden bire?’’
‘‘ Birden bire mi? Selim ile bir süredir tanışıyoruz. Birden bire olan hiç birşey yok.’’
‘‘ Neden aranızda şimdiye kadar hiç birşey olmadı?’’ aramızdaki çekicilik ona inandırıcı gelmiyordu. Açıkcası banada.
‘‘ Bir kıvılcım anne. Her an her yerde olabilir.’’ Gururlu bir şekilde gülümsedim üstümde ki yükü atma çabası ile.
‘‘ Gerçekten mi? Açıklaman bu mu?’’
‘‘ Evet anne. Cevabım bu. Benim artık bir şeyleri geride bırakmam gerektiğini en iyi sen biliyorsun. Ne zaman denediysem kendimi hep bir şekilde geçmişin içine atılmış buldum ve kendimi hayatımda ilk kez bir sonraki adımı atmaya hazır hissediyorum. Lütfen beni geri çeken sen olma şimdi de. Lütfen!’’ Kalbimin içinde saklanan gerçekleri açıkladım ona. İlk ailem tarafından istemediğim bir evliliğe zorlanmıştım ve şimdi ben kendi kararlarımı kendim veriyordum. Ama kimse bana destek olmuyordum. Anlamıyordum.
Artık ne yapacağımı karar vermek için kendimi yanlız kalabildiğim hayatıma attım. Eski zamanların koruması içinde Kenan ile beni duygusal olarak bağlayan hatıralarımızı gömdüm. Bir daha aynı tutukuyu yaşayamayacağım duygular… Aramızda yanlış geçen herşeye rağmen onu hala seviyordum. Kendime bu konuda yalan söyleyemezdim. Ama güzel anlarımız beni vuran kurşunla sonlandırılmıştı. Onu affetmek için halen fazla kızgındım ve o yüzden o yoldan bir daha gitmemeyi seçtim.
Yavaşça sırlarla dolu tahta kutuyu açtım ve içinde yeniden canlanan geçmişten hatırlar buldum. İçine uzandım. Kenan’ın kokusunun üstünde iz bıraktığı beyaz bir atkı. Çabuk bir şekilde kokladım. Yeni bir nefes aldım. Ardından vücudum onu yeniden dışarı attı.
İkinci buluşmamızda ‘kabinin anahtarı’ diye verdiği kolye vardı. Benden çalıp geri vermediği o kalp... Buruşmuş bir fotoraf vardı. İkimizin mutlu hayallerle dolu kulübede geçirdiğimiz ilk geceden kalma. Orada gün doğumuna kadar yıldzların dansını izemiştik. Eski herşeyi geride bırakarak kutuyu bir anda kapattım ve sonsuza kadar kilitledim. Anahtarı ellerimde sıkı bir şekilde tuttum ve suyun sırlarımı içinde saklaması umuduyla balkondan dışarı, gölün içine fırlattım.
Eskileri geride bırakmak hayat ve ölüm arasında bir durum. Her şeyin nerede biteceğini bilmek bir sonra ki başlangıcın nasıl olacağını bilmek kadar önemlidir. Noktaları çizginin üstüne koymak ve yeni yolunu takip etmek geleceğe öncelik tanımak kadar iyidir. Yolun sonunda bir ışık olduğunu bilmek hayatta kalmak için hepimizin ihtiyaç duyduğu güveni verir bize.
Her başlangıcın bir sonu var. Her ne kadar sonunu tahmin edemesekte, orada bir yerde olduğunu biliriz. Biraz zamanla hepimiz onu buluruz. Her bitişin başlangıç ve sonu arasında özel bir hikayesi vardır. Sorularımıza cevap bulmuşken, birden önümüzde cevabı olmayan yeni sorular birikir. Eskileri geride bıraktığımız sayfayı çevirmek; hayatını devam ettirme ve olduğun yerde takılı kalmama isteğiyle satırlara yazılmış herşeyi kabul etmektir.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

KENAN
Hakan’ın hapiste zaman geçirdiğini öğrenmek bir çok şeye karşı olan bakış açımı değiştirdi. Her ne kadar bildiklerimi açığa çıkarmaya hazır olmasam da, öğrendiklerimle babamla yüzleştim. O tabiki de hiç bir şeyi inkar edemedi. Hakan’ın avukatıydı ve uzun süredir dostu. Ama Hakan’ın avukatı olarak aralarında olan konuşmaları ve bildiklerini kimseye söyleme hakkı yoktu. Kendi oğluna bile… Kendi işimin gizliliğinden onu anlıyordum ve bu davranışını kişisel algılamamıştım.
Hakan’ın davası ailenin durumundan ve Berkay’ın ani ölümünden dolayı gizli tutulmuş. Berkay Yılmaz’ın ölümünde kullanılan silah Hakan’ın evinde bulunmuştu ve masum olduğunu söylerken neden o sihalın orada olduğuna dair gerekli bir açıklaması yoktu. Olayda bir tanık vardı ve bu hapise atılmasındaki ana kanıt olmuştu.
Bu sırada Fikret’in davası farklı bir yönde ilerledi. İstabul’da herkes onun tutuklandığını ve davasını biliyordu. Bu da bana çok anlamsız geliyordu. Hakan tutuklandığında olduğu gibi kimse bu durumu saklı tutma gereği duymamıştı. Daha fazla ipucu olmadan durumu olduğu gibi kabul etmem gerekiyordu.
Babamla özel bir sohbet ardından içimde ki acıları annemle paylaşma vakti gelmişti. Sonunda yıllardır süren arayışlarım Elif’i bulduğumda son bulmuştu. Onu bulduğumda olaylar farklı bir yönde ilerlemiş olsa da, gerçekleri açığa çıkarmak zorundaydım. Annemin duygularını kontrol altında tutmak için haberleri ona yavaş yavaş söylemem gerekiyordu. Hepsini bir anda duyması için kalbi yeterince güçlü değildi. Ve öğrendiği zaman ise göz yaşlarına boğuldu.
Yıllardır ayrı kaldıktan sonra kızından daha fazla uzak kalamazdı. Ben de onu ve babamı Elif’le tanışmaları için kaldığı yere götürdüm. Yeniden kavuşma anları, bir mucize gibi olsa da, diğer yandan izlerken kalbim kırlıyordu. Elif annemle tanışırken, onlarla arasında bir bağ olduğunu bilmiyorudu. Hele ki annesi olduğunu. Gün geçtikçe beraber zaman geçirmeye alıştılar ve yavaşça aralarında ki genetik bağ yeniden oluşmaya başladı. Elif’in doktoru herşeyi acele etmeden yavaşça ilerletmemizi söyledi ve biz de Elif gerçekleri öğrenmeye hazır olana kadar her adımımızı dikkatle attık.
Bu sırada Nuran ile ben yakınlaşmaya başladık. Ona farklı bir gözle bakmaya başlamıştım. Enerjik karekterinin ardında saklanan kırık bir kalbi vardı. Düşündüğüm gibi bana karşı bir ilgi duymuyormuş. Bu da beni rahatlattı. Uzun süredir yolunda gitmiyen, onu yanlız bırakan eski bir ilişlisini unutmaya çalışıyordu. Hayallerinde ki adam, sözünde duran bir adam değilmiş ve onu ilişkilerinin ortasında yanlız bırakmış. Bana bu konuda ki çelişkilerini anlatacak kadar güvenmişti. Bu da bana biraz kendi sorunlarımı andırıyordu.
Ben onun yerinde olmuş, aynı şeyleri yaşamıştım. Yaşadıklarının acsıyla ağlarken onu izlemek, Bahar’a yaptıklarım için kendimden daha çok nefret etmeme sebep oldu. Zaten hayatımın her gününü pişmanlık içinde yaşıyordum. Ama kendi acılarımı Nuran’a açıklayacak güvenim yoktu. Beni yargılamasından korkuyordum.
Nuran da ben de aşkın yokluğunda acı çeken kırılmış insanlardık. Yaslanmak için birbirimizi bulmamız da iyileşmemizde ki ilk adımdı. İkimiz de bundan vazgeçmek istemiyorduk.
Selim’in vereceği özel bir partiye hazırlanmak için iş günümü sonlandırıp çıkmak için hazırlandım. Tam çıkmaya hazırken, Emir hayatımı yeniden alt üst edicek bir haber vermek için geldi. Yeni ve tehlikeli bilgiler ortaya çıkmıştı. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Durumu daha fazla kurcalamak istemedim ve bilgilerin yazılı olduğu kağıdı alıp, odadan çıktım.
Saat yedi buçuk civarlarında Nuran’ı evinden aldım ve Yılmaz Otel’e doğru yol aldık. Bahar’ın güzelliği göz kamaştırıcıydı. Bedeni bana çok yakındı, ama aynı zamanda da o kadar uzak. .
Selim onun kalbini kazandığı için çok şanslı bir adamdı. Ona gerçek bağlılık ve aşk borçluydu. Bir kaç haftalık beraberliklerinde ona verdiği değeri görmüştüm. Her ne kadar onun benden uzaklaşmasını izlerken acı çeksem de, ona vermeyi başaramadığımı elde ettiğini görmek beni mutlu ediyordu.
Açılış dansından sonra en son öğrendiğim bilgileri palaşmak için Hakan’ı aramaya başladım. Her ne kadar Hakan bu bilgileri bilse de bana söylememişti. En başından Hakan’ın bir şeyler sakladığını hissediyordum ve zamanlaman daha iyi olamazdı. Hakan beyi, Bahar’ın annesiyle el ele tutuşmuş özel bir an paylaşırken yakaladım. Her ne kadar durum hepimiz için biraz garip olmuş olsa da bir çok eksik bilgi açıklanmıştı.
Emir’in bana verdiği kağıtlar arasında Hakan ile Leyla hanımın evlilik belgesi vardı. 1 Mayıs 1993 tarıhinde evlenmişler ve hiç boşanmamışlardı. Bu da Leyla’nın Fikret ile olan evliliğinin bir yalan olduğunun kanıtlıyordu. Yıllarca herkesi kandırmışlar. Bahar’ın doğum belgeleri de bunlar arasındaydı ve burada öz babası olarak Fikret’in ismi vardı. Bu da yeni sorulara yol açtı.
Elimde ki kanıtlardan dolayı ne Hakan ne da Leyla bu durumu inkar edebildi. Fakat hemen sonra duyduklarım beklediğim birşey değildi. Berkay’ın iki oğlu vardı. Hakan ve Fikret. İkisi de hiç bir zaman anlaşamamış. Bu da en başından ailenin neden birbirine bu kadar uzak kaldığını açıklıyordu. Çocuklukları boyunca Fikret babasının güç ve parasını kullanma çabasındaymış. Hakan ise daha küçük ve makul hareket edermiş. Fikret en büyük kardeş olsa da, ailesi tarafından daha çok seviliyormuş ve bu da Fikret’i bir intikam yoluna sürüklemiş.
Berkay öldürüldükten sonra vasiyetnamesi okunduğunda, tüm varlığını oğlu Hakan’a bıraktığı ortaya çıkmıştı. Fikret’in artık kaybedecek hiç bir şeyi kalmamıştı ve bir şekilde kendini Leyla’nın hayatına girmeye zorlamış. Leyla ve Hakan sadece bir yıllık evliyken, Hakan işlemediği bir suç için tutuklanmıştı. Herşey bir anda hayatlarını tersine çevirmişti ve hiç birşey o günden sonra eskisi gibi olmamıştı.
Beklenmedik gerçekler beni çok şaşırttı. Böyle gerçeklerlerle yüzleşmeyi beklemiyordum ve bir an da Bahar’ın gelmesiyle konuşmamız sonlandı. Zamanlaması iyi olasa da dikkatimizin dağılması için iyi bir bahane olmuştu. Hele ki benim için. Tüm geçmiş ve sırlar bir anda ortaya atılmıştı ve bu durumu iyice karıştırmıştı.
Gece yarısına doğru tüm misafirler Selim’in doğum gününü kutlamak için bir araya geldi. Bahar ile beraber pastayı kesmelerini izlerken, onun yanında durmasını bile kıskanıyordum. Her ne kadar beraber güzel bir çift olmuş olsalar da, kalbim hala onu istiyordu.
‘‘ Mutlu Yıllar’’ diye bağırdı herkes. Selim sevglisinin elini tutmuş herkesle selamlaşıyordu. O sırada daha hassas ve kişisel bir şey aklına geldi. Aklındakileri açıklama korkusu olmadan Bahar’a evlenme teklifi etti. Bu durum oda da bulunan herkesi sessiz bir halde bırakmıştı. Cevabını merakla beklerken mutlu mırıldanmalar etrafımı sardı.
‘‘ Evet, Kenan. Seninle evlenirim,’’ diye cevapladığı hayali canlandı kafamda. Kalbim bir anda yerinden hopladı sanki. Arkama döndüğümde onu Selim’in kollarında, ikimiz için yok ettiğim hayali yaşarken buldum. Nuran’a baktım. Şampanya içip gülüyor, sarhoş olduğu anlaşılıyordu.
Gecenin süprizi ardından mutlu çifti tebrik edip, Nuran ile partiyi terk ettim. Bu sefer Nuran’ın benimle yanlız kalma isteğine hayır diyemeyecektim. Başbaşa biraz zaman geçirmek için yukarı çıktık. Bir kaç kadeh içip, yıldızlarla dolu gökyüzünü seyrettik. Küçük balkonda otururken, hafif bir rüzgar bizi serinletiyordu. Battaniyeye sarılmış bir halde otururken, Nuran içinde sakladığı acıları açığa çıkarmaya başladı. Geçmişi yüzünden hala acı çektiğini biliyordum. Fakat bu kadar olacağını düşünmemiştim.
‘‘Seviyor… sevmiyor…seviyor… sevmiyor,’’ gülmeye başladı gözlerinden yaşlar akarken. Kim hakkında konuştuğunu bilmiyordum. Ellinde ki şampanya bardağını sağa sola sallarken mutlu bir sarhoşluk etkisindeydi belli ki.
‘‘ Nuran? İyimisin?’’
‘‘ Evet. İyiyim. İyiyim, Kenan. Sana noldu? Hiç sarhoş bir kadın görmedin mi önceden?’’ yine güldü, yarı sarhoş, yarı ayık bir halde. ‘‘ Hayır… beni sevmedi. Sevmiş olamaz.’’ Yüzündeki gülümseme yok oldu.
‘‘Kim?’’
‘‘O… biliyorsun, beyaz atlı prensim.’’ Yine güldü ve tüm şampanya şişesini eline aldı.
‘‘ Nuran? Bence bu gece için yeterince şampanya içtin. ‘’ Şişeyi elinden almak için uzandığımda geri çekildi.
‘‘ Hayır! Benim,’’ diye söylendi, kızgın gözlerle bir yudum daha alırken.... ‘‘ Onu düşündüğümden daha çok sevmiş. Onu daha çok sevmiş, ama neden? Neden o? Neden ben değil?’’
Bir anda Selim hakkında konuştuğunu düşünmeye başladım. İlk buna inanmak istemedim. Ama bir şeyler söylenmeye devam ettikçe bu düşüncem daha inandırıcı gelmeye başladı.
‘‘ Zamanın doğru olmadığını söylemişti. Bana geri döneceğini söylemişti, ama dönmedi…’’ Gözlerinden daha fazla yaş akmaya başladı. Hıçkırıkları gerçekleri söylemesini engelliyordu. ‘‘ Beni sevdiğini söyledi, ama sevmedi.’’ Cam şişeyi yere düşürdü ve bir anda oturduğu yerde bayıldı.
Önceden Selim’e aşık olmuş olabilirmiydi? Böyle bir ilişkiye dair hiç bir ipucu görmemiştim. Belki de onu başkası ile karıştırıyordu? Bir şey netti ki oda, Selim’in evlilik teklifi onun böyle davranmasına sebep olacak bir damara basmıştı. Onu kollarıma alıp içeriye götürdüm ve yatağına yerleştirdim. Sonrasın da apartmandan çıkıp rahatlayabileceğim bir yer bulmaya gittim. Kendi düşüncelerim ve soruşturmalarım içinde kaybolmuştum. O sırada tüm ihtimallere bakmak gerekiyordu.
Hiç bir sır ne sonsuza kadar saklanabilir ne de tarih dolu bir tabutun içinde konabilir. Kimisi bazısından daha derine saklanmışken, kimisi dağılmaya hazır bir halde yüzeyde bekliyor. Bir yanlış karanlık dolu sırları açığa çıkarabilir.
Her keşif hayal kırıklığı ve garip durumlarla doludur. Bunlar da anlam veremediğimiz bir nedenle peşimizi bırakmaz. Belki bu da hayatın bir gerçeği.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

BAHAR
Binanın tadilatından bir kaç hafta geçti ve Selim ile ilişkim de herşey yolunda gidiyordu. Yavaşça ilişkimizde kendimi suçlu ve onu aldatıyormuş gibi hissetmekten ziyade daha rahat hissetmeye başlıyordum. Mutlu olup yeniden aşkı bulmayı seçmiştim ve o bu içten duygularımı hak ediyordu. Enerji dolu kişiliği bana da iyi bir şekilde yansıyordu ve bunun için minnettardım.
Diğer tarafta annem bu kararımda beni artık soruşturmayı bırakıp, destekleyerek bana mutluluklar dilemişti. Beni anlatabildiğinden daha çok seviyordu. Bunu biliyordum ve anlıyordum. Ama kendi kararlarımı vermem için beni bırakmayı öğrenmesi gerekiyordu artık.
Hakan amcam hep çok meşkuldü. Onunla pek vakit geçiremiyordum. Oteli çok başarılıydı ve odaları hep doluydu. Bahar ve yaz sezonunun düğün ve organizasyonları onu meşkul tutuyordu.
Bu sırada Nuran ile ben, okul için planlarımızı konuşarak uzun vakitler geçirmeye başlamıştık. Geçmişi ve deneyimleri Selim’in söylediği kadar etkileyiciydi. Her geçen gün birbirimiz hakkında yeni bir şey öğreniyorduk. Örneğin, kardeşlerinin en büyüğüymüş. Babasını kaybettikten sonrada para kazanıp ailesine bakma görevi ona kalmış. Bu da onu güçlü bir kadın yapmış. İşi için sürekli gezmiş ve çok bilgili kişilerle tanışmış.
Her ne kadar önceden hayatını beraber geçiriceği kişi bulamamış olsa da, Kenan ile ilişkileri ilerliyordu. Birbirlerini anlayabiliyolardı. Bu da beni biraz rahatsız ediyordu. Kenan’a karşı hala bir şeyler hissetiğim için değil, zamanı gelince bana yaptığı gibi onunda kabini kıracağını düşündüğüm içindi. Hayat dolu iyi bir insana benziyordu Nuran. Biraz bana eski halimi hatırlatıyordu. Her türlü maceraya karşı korkusuz…
Zaman çok çabuk geçiyor, Selim’in doğum günü yaklaşıyordu. Ajandam da tarihi, kırmızı bir daireyle işaretmiştim. Bir kutlama planlamam gerekiyordu. Mutlu günü kutlamak için bir çok fikrim vardı. Onu amcamın otelinde bir süprizle karşılayacaktım. Ailesi, arkadaşları ve iş arkadaşları İstanbul’a geldi. Nuran bu süprizi hazırlamam için çok yardımcı olmuştu. Bir çok ortak arkadaşları vardı. Bu da davetlileri çağırmayı daha çok kolaylaştırdı.
Selim, beraber yanlız yemeğe gidiceğimizi düşünüyordu. Otelin restorantına girdiğimizde tüm misafirler bir anda ortaya çıkıp ‘‘Süpriz!’’ diye bağırdı. Selim hiç böyle birşey beklemiyordu. Şaşkınlık içinde kalmıştı. Onu güzel bir şekilde kandırmıştım.
Açılış şarkısı ikimiz için çalıyordu. Cazibeli bakışları tüm gece beni izliyordu. Romantik müzik eşliğinde, romantik bir şekilde dans ediyorduk. İçinde saklayıp o güne kadar göstermediği seksi harekeleri vardı. Bu da yüzüme bir gülümseme getirdi. Kısa bir süre sonra bize eşlik etmek için herkes dans alanına geldi. Kenan ve Nuran’da gelmişti. Birbirlerinin kollarında dans ederken çok mutluydular. Kendi ilişkimin tadını çıkarmak için onlara aldırmayıp, kafamı çevirdim.
İçki dolu tepsiler sürekli önümüzden, arkamızdan geçiyordu. Selim eski arkadaşları ve ailesiyle çok eğleniyordu. Bir an annemin arayışında etrafa baktım. Onu dışarıda şehrin ışıklarını seyrederken buldum. İyi olup olmadığını sormak için ona doğru gittim. Ama ona yaklaştığım da amcam ve Kenan’ın da yanında olduğunu fark ettim. Beni gördükleri an konuşmalarını kestiler. Yüz ifadeleri biraz gergin duruyordu.
‘‘Ne oluyor?’’ Merak ettim, anneme bakarak.
‘‘ Hiç birşey canım,’’ Gözünde düşmeye hazır bir yaşla gülümsemeye çalıştı.
‘‘Melek’in davası hakkında konuşuyorduk,’’ diye cevapladı Hakan amcam. Yüzü bir anda bem beyaz oldu.
‘‘Bilmeme gereken yeni bir gelişme var mı?’’
‘‘Hayır,’’ diye cevapladı Kenan, konuşmaya bir nokta koyarak. Çok garip davrandığını hissediyordum. Annem ve amcamın da... ‘‘Şimdi müsadenizle gidip Nuran’ı bulmam gerekiyor.’’ Bana bakarak gülümsedi ve sonra gitti.
‘‘Bende misafirlere gidip bakayım’’ dedi Hakan amcam.
‘‘Anne? İyimisin?’’
‘‘Evet, canım. İyiyim’’ gülümsedi. Ona doğru yaklaşıp ellerini tuttum, çok soğuktu elleri. ‘‘Ellerin donmuş.’’
‘‘Biraz esiyor burası hadi içeri girelim. Selim seni arıyordur. Neredeyse pastayı kesme zamanı geldi.’’ Mutlu gülümsemesi beni pek inandırmamıştı. Onu rahatsız eden bir şey olduğu çok belliydi. Bunu hissedebiliyordum ama böyle bir gece de bunun üstüne gitmek istemiyordum.
‘‘Tabi, gidelim.’’ Onunla her şeyin iyi olması umuduyla yeniden içeri girdik.
Selim’in doğum günü kutlamasının sıcak atmosferi içinde kırmızı halıdan aşağı doğru gelirken, ben de kendimi daha iyi hissetmeye başladım.
‘‘Mutlu Yıllar Selim!’’ diye heycanla bağırdım ve onu yanağından öptüm. O da mumlarını üfledi o sırada. Herkes bir anda alkışlamaya ve iyi dileklerini dile getirmeye başladı.
Benim hediyem ilk açılan oldu. Onun şık stiline uygun güzel bir saat, aynı zamanda bizi birbirimize kavuşturan, herşeyi değiştiren ve doğru zamanlamayı hatırlatacak olan küçük bir hediye. Herkese o gece oraya gedikeri için teşekkür etmesi ardından aile eve dostları bir yaş daha büyümüş adamı yeni yaşında tebrik etmek için etrafımızda toplandılar.
‘‘ Herkese çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok şaştım hepinizi burada görünce.’’ Güldü herkes bir anda. ‘‘ Ve Bahar’a özel bir teşekkür. Tüm bunları yapan hayatımda ki değerli kadın.’’ Bana dönüp ellerimi tuttu. Herkes bize bakıyordu. ‘‘ Bu gece benim için kutlamalarla dolu fevkalade bir geceydi. Benim de senin için bir süprizim var. Ve şimdi ailen ve arkadaşlarında burada olduğuna göre artık söylemek istediklerimi ertelemenin bir anlamı yok.’’ Gülümsedi, gözlerimin içine bakarken. Zorla yutkundum, korku hissediyordum
‘‘Benim için bir süpriz mi? Ne süprizi?’’ Merak ettim. Herkes bana bakıyordu. Bu da içimde bir endişe uyandırdı.
‘‘Seni seviyorum Bahar, seni çok seviyorum. Düşündüğümden daha çok sevdim. Seni yarınım yokmuşcasına seviyorum.’’ Ellerim terlemeye başladı ve herkesin önünde bana olan aşkını böyle açıklaması beni rahatsız hissettirdi. Ama onu susturmanın güzel bir yolu yoktu.
‘‘ Bahar? Benimle evlenirmisin?’’ Elinde bir yüzükle önümde duruyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Şaşkındım ve gözlerim yaşlarla doldu. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sessizlik içinde durdum. Teklifinin tedirginlik dolu anı, beni hiç yeniden içinde olacağımı düşünmediğim bir ana geri götürmüştü. Üstümde büyük bir baskı hissederek derin bir nefes aldım ve cevapladım’’
‘‘Evet, Selim. Seninle evlenirim.’’ Beni kendine doğru çekerken, içimde büyük bir acıyla gülümsedim. Herkes yeniden alkışlamaya başladı. Kenan’a doğru baktım. O da tepkisiz bir halde bakıyordu. Belki o da benim kadar şaşırmıştı.
Doğum günü kutlaması kısa bir süreyle beklemediğim bir nişan kutlamasına dönüşmüştü. Her ne kadar o gece eve parmağımda bir yüzükle döneceğime mutlu olsam da, kalbimde bir şey eksikti. Teklifin özel anı ve süprizi, bana bakan gözler tarafından çalınmıştı. Selim’in romantik konuşması bana çok yoğun duygular hissetirmişti. Her kadının hayali beyaz atlı prensiyle tanışmaktır. Ama benim önceden bu yol da yürümüş olmam o heycanı benden çalmıştı.
‘‘Ne istediğine dikkat et’’ bizi uyaran çok doğru bir söylemdir; bizi şaşırtacak herhangi bir şeye kendimizi hazırlamamız için. Hiç beklemediğimiz bir anda bir yandan pusuya düşmek ve bir yandan da hazırlıksız yakalanmak, herşeyi bir yere bağlamayı zorlaştırır. İsteklerimizin varlığını ve gerçekleşme ihtimalini her zaman aklımızda tutmalıyız.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

BAHAR
Bir anda, olayların beklenmedik bir şekilde gelişmesiyle nişanlanmıştım. Selim ile ilişkim yeni başlamış olsa da, o, ilişkimizi ilerletmeye hazırdı. Ama benim için biraz hızlı ilerliyordu. Ama o sözünde duran bir adamdı ve aklına soktuğu her şeyi zaman kaybetmeden başarıyordu. Parmağımda ki pırlanta yüzükle, Selim’in beni sevdiği gibi onu seveceğime ve onu mutlu edeceğime dair kendime söz verdim.
Aynı gece yüzümde bir gülümse ile eve döndüm. Gelecek için umutluydum. Sobanın yanına oturup yavaşça sönen ateşi seyrettim. Geçmişten kalan bir kaç hatırayı topladım. Geçmişimle hiç bir bağım kalmasını istermiyordum artık. Güven ve aşkla dolu yeni bir başlangıç istiyordum. Beni destekleyecek adam ile…
Düğün planlamaları başlamış ve davetiyeler 10 Haziran tarihiyle davetlilere yollanmıştı. Selim’in bekar hayatını yaşadığı ev yakında boşalacaktı. Babasının yardımı ile İstanbul boğazında ikimiz için güzel bir ev bulmuştuk. Orta boyda bir yalıydı. Kalacak misafirlerimiz için yeterince yer vardı. Düğün için alışverişin çoğunu annem ile yaptım. Nuran’da o sırada okul için çalışmalarla meşkuldü. Açılışa sadece bir ay kalmıştı.
Nişanlım, bir kaç haftalığına İzmir’de yapılacak bir hastanenin inşaat çalışmaları için şehir dışındaydı. Ve bu durumda düğünü planlamak bana kalmıştı. Zaten o da benim zevkime güveniyordu. Her ne kadar renkli kumaşlarla ve şık mobilyalarla dolu dükkanları gezmek, çiçekleri seçmek ve lezzetli pastaları denemek eğlenceli olsa da, Selim’i özlemiştim. Onun eğlenceli kişiliği ve komik yorumları herşeyi daha güzel yapıyordu.
Bu sırada, Kenan ile Nuran’in ilişkisi normal güzüküyordu. Nuran, onun hakkında sürekli hevesli ve neşeli bir şekilde konuşuyordu. Kenan yakışıklı ve çekici bir adamdı. Kimse bunu inkar edemezdi. Ama ben onun amacını Nuran’dan daha iyi anlayabiliyordum. İşi onu sert bir adam yapmıştı ama kalbi güçsüzdü. Bir kadının gerçek aşkını anlayamazdı.
İlişkilerinin başlangıcında burnumu sokmayıp, ilişkilerine karışmamaya çalışıyordum. Ama Nuran’ı Kenan’ın yalanlarında boğulurken izledikçe daha fazla gecikmeden bir şey yapma gereği duyuyordum.
Bir sabah telefonu elime aldım ve Kenan’ın eski numarasını aradım. Halen özel defterimde yazılıydı ve sanki hep oraya aitti. Onunla görüşmek istediğimi ve konuşmamız gerektiğini söyledim. Durum benim için önemliydi. Bu yüzden benimle o öğlen görüşmeyi kabul etti. Karakolun yakınında bir kafe de buluşmak için sözleştik. Oraya vardığımda o çoktan oradaydı.
‘‘Merhaba.’’ Beni karşılamak için ayağa kalktı ama, elini uzatmadı.
‘‘Merhaba. Benimle görüşmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim.’’ Derin bir nefes aldım, o sırada garson siparişimizi almak için masamıza geldi. ‘’Ben bir bardak limonata alırım lütfen.’’ Kenan ise önceden söylediği kahvesini içiyordu.
‘‘Lütfen, devam et. Ne diyordun?’’
‘‘Evet. Nuran hakkında.’’
‘‘Ne olmuş ona?’’
‘‘Onu kısa bir süre tanımış olsam da o hayal etmeyi seven biri. Geleceğinin mutluluk ve macera dolu olmasından çok umutlu ve nedense hayalinde ki kahramanın sen olduğunu düşünüyor.’’
‘‘Ben öyle biri değil miyim diyorsun?’’ Yüzünde bir gülümseme ile beni yokladı. Sanki benimle dalga geçiyordu.
‘‘Bu sorunun cevabını ikimiz de biliyoruz Kenan.’’
‘‘Açıkcası ben bildiğimi sanmıyorum. Düşüncelerini benimle paylaşmak ister misiniz Bahar hanım?’’
‘‘Neden hayatında bir kere dürüst olmuyorsun. Nuran’ı kullandığını kabul et.’’
‘‘Seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim Bahar. Nuran’a karşı ne hissetiğimi bilmiyorsun. Ve de onun benim hakkımda hissetiklerini... Bu yüzden aramıza karışmaya hakkın yok.’’
‘‘Bak, Kenan, gerçekten Nuran’ın mutluluğunu düşünüyorsan ondan uzak durursun. Kimseyi sevemezsin sen. O neden farklı olsun?’’
‘‘Benim anlayamadığım neden Nuran ile ilişkim konusunda bu kadar ilgilisin. Sen, Selim ile nişanlısın ve yakında evleneceksin. Sen kendi aşk hayatını sorgula. Ben de benimkini sorgularım.’’ Masum gözleriyle bana baktı. Belki de ilk kez beni gerçekten yapmak istediklerine karşı inandırmak istiyordu.
‘‘Açıkcası aşk hayatın beni daha az ilgilendiremezdi Kenan. Ben Nuran’ı merak ediyorum. Er yada geç onun kalbini kıracaksın. Ve oturup onun hayallerini yıkmanı izleyemem.’’
‘‘O senin arkadaşın, değil mi? Neden ona benden uzak durması gerektiğini söylemiyorsun? Geçmişimiz olduğunu bir şekilde fark edip Selim’e söylemesinden mi korkuyorsun?’’
‘‘Bilip bilmemesi umrumda değil. Bizi birbirimize bağlayan hiçbir şey kalmadı. Senden tek isteğim bana yaptığın gibi onuda göz yaşlarına boğmaman. O böyle bir acıyı atlatamaz. İnan bana...’’ Aramızda ki kısa bir bakışma, geçmişimizden üstünü kapattığımız acıları hatırlattı. Gitmek için ayağa kalktım. O da ayaklandı.
‘‘ Sana, yaptığım büyük hatalar için kendimi affetirecek bir zamanım olmadı.’’ Diye açıkladı beklenmedik bir anda. ‘‘Lütfe Bahar.’’
‘‘ Lütfen şimdi aramızı düzeltmeye çalışma, çünkü olmayacak. Ne yapsan, ne desen hataların için kendini affettiremessin artık, çok geç.’’
‘‘Hiçbir zaman geç değil Bahar. Hatalarını kabul edip, affedilmek için hiçbir zaman geç değil.’’
‘‘ Benim için öyle.’’ Son bir nefes aldım ve ondan uzaklaşmaya başladım. Aramız çok gergindi.
‘‘ Nuran ile ilişkimi sonladırırım. Ama bir şartım var.’’ diye bağırdı arkamdan. ‘‘ Sen de Selim’den ayrılacaksın!’’. Belki de teklifinin adildi. Bunu kendimi güçlü tarafa koymak için bir fırsat olarak gördüm.
‘‘ Anlaştık.’’ Gülümsedim ve elini sıkarak teklifini kabul ettim. Ama her şey ona kendi istediklerimi yaptırmak içindi. Selim’den ayrılmayı düşünmüyordum. Sadece öyle yapacağımı düşünmesini istiyordum.
Şeytan ile olan anlaşmamın ardından tam gitmeye hazırken, rahatasız edici haberlerle Kenan’ın telefonu çaldı. Bir anda beni geride tek başıma bırakarak terk etti. Yüzü bem beyaz olmuştu. Ne olduğunun merakıyla arkasından koştum. Belki ailesinden birine birşey oldu diye düşündüm. Olanları bana söylemeyi redettiğinde onunla arabaya bindim. Bilinmedik bir yola doğru gidiyorduk.
‘‘ Ne oluyor Kenan? Ne oldu? Herşey yolunda mı?’’ O bu halde trafiğin arasından hızla ilerlerken, sadece olabileceklerin en kötüsünü düşünüyordum. ‘‘ Kenan lütfen birşey söyle, beni korkutuyorsun.’’
‘‘Ablam.’’ Meraklı gözleriyle bana doğtu baktı.
‘‘ Elif? Onu buldun mu?’’ Kayıp bir ablası olduğunun beraber olduğumuz zamanlardan beri biliyordum. Ona ne kadar çok değer verdiğini ve onu ne kadar çok bulmak istediğini biliyordum.
‘‘ Evet, buldum.’’
‘‘ Bur çok iyi haber! Ne zaman oldu bu?!!
‘‘ Bir kaç hafta önce.’’
‘‘ Nerede peki şimdi? Neden ailen ve seninle beraber evde değil?’’
‘‘ Çok uzun hikaye Bahar….’’ Durdu. Sesinde bir eminsizlik hissediyordum. ‘’ O engelli. Ve yıllardır bir bakım evinde kalıyor. Demin beni ordan aradılar. Bir fenalık geçirmiş. Kendi başına yürümeye çalışmış ama başaramamış.’’
‘‘Ah, hayır!’’ Bir anda aramızda yaşanan tüm geçmişi ve gerginlikleri unuttum. Konuşacağımızı hiç düşünmediğim daha özel durumlar üstüne konuşuyorduk. O ve ailesi adına üzüldüm. Bir çok kez hayal ettikleri o yeniden buluşma anından sonra, daha da zor şeyler yaşıyorlardı. Malesef onların, bana ve anneme destek oldukları gibi destek olamamıştım onlara. ‘‘ Bunu duyduğuma çok üzüldüm. Zamanla herşey düzelebilir. Sadece iyi düşünmen gerek.’’
‘‘Evet bunu deniyorum.’’
‘‘ Yardım etmek için yapabileceğim bir şey var mı? Herhangi bir şey?’’
‘‘ Aslında evet. Yardım edebileceğin bir konu var.’’
‘‘ Ne? Söyle. Elimden geleni yaparım.’’
‘‘ Elif’i ziyaret etmen iyi bir başlangıç olabilir. İnan bana.’’
‘‘ Nasıl?’’
‘‘ Çünkü seni seviyor?’’
‘‘ Beni seviyor mu? Nasıl? Beni tanımıyor bile.’’
‘‘ Tabi ki tanıyor.’’ Uzun bir sürenin ardından gülümsedi. ‘’ Her zaman senin hakkında konuşuyorum onunla.’’ Aramızda ki sıcaklık yanaklarımı ısıttı. Bana ilk görüşmemizi andırdı bir anda. O zamanlar hayat çok daha kolaydı. Şimdi ikimiz de hayatta kalmak için kendi gölgemizle savaşıyorduk.
Kısa bir süre sonra merkeze vardık ve Elif’i görmek için hızla içeri girdik. Elmas hanım da oradaydı. Yeniden kızını kaybetme korkusu içinde, hiç iyi gözükmüyordu. Elif’in tek başına yürüme isteğini tetikliyen şey annesinin kim olduğunu öğrenmesiymiş. Artık bunu ondan saklayamamışlar.
Her şeyden biraz uzaklaşıp, bir kahve içmek için Leyla hanım ile beraber kafeteryaya yürüdük. Biraz oturup birbirimizi avuttuk. O sırada İskender bey bize katıldı. Karısının benden çok ona ihtiyacı vardı. Bu sırada Kenan’da Elif’I, camın ardında dinlenirken izliyordu.
Her ne kadar orada kalıp Kenan’ın üvey ablası ile tanışmak istesemde gitmem gerekiyordu. Bu durum Elif’in iyileşmesinde bir adım olsa da, tanışmamız için doğru zaman değildi. veda etmek için koridorda yanlız başına duran Kenan’a yaklaştım. Birbirimizin kalplerine daha yakından baktık ama sadece kayıp bir tutku görebiliyordum. Bir anda elimi tutmak için uzandı. Hiç kıpırdamadım.
Yanlız anımızın ne kadar tehlikeli olduğunun farkına varmadan, tutkuyla öpüşmeye başladık. Sanki kayıp zamanımızı telafi ediyorduk. Kendimi ondan geri çekmekte zorlandım. Ve sonunda geri çekildiğimde, onun cazibeli ağına düştüğüme pişman oldum. Duygularımı ona açıklamak istemeyerek bir anda arkama bakmadan uzaklaştım. Bir sonra ki sabah uyandığımda miğdem bulanıyordu. Yataktan çıkamayacak haldeydim. Günlerce ev de kaldım. Kenan ile olanlardan sonra yüzleşemezdim, hele ki Selim ile. Düğünümü planlarken Kenan’ın ruhunu beni izlerken hissedebiliyordum.
Özel olarak tasarlanmış gelinliğimi almaya gittiğim gün, bir anda hayatım alt üst oldu. Bir mucize için dua edip, Kenan’ın beni koruyan ruhunu istiyordum. Gelinlik dükkanında işlerim bitiyorken, makyajımı tazelemek için tuvalete doğru gittim. Tuvalette temizlikçi bir kadın vardı. Kadın bir anda bana doğru yaklaşmaya başladı. Bir soru sorucağını düşündüm. Bir anda elindeki bez ile yüzümü kapladı. Yavaşça binlerce ışığın yanıp söndüğü bir uykuya daldım.
Dakikalar veya belki saatler sonra, eski tahta bir evin içinde uyandım. Bir sandalyeye bağlanmıştım ve camın kenarında bir kaç tane yanan mum vardı. Ağzım bant ile kapatılmıştı. Yardım için bağıramıyordum. Hiç olmadığım kadar korkuyordum. Hayatımın son dakikalarını böyle bir yerde geçiriyor olma korkusu içindeydim. Sandelyeyi en yakın kapıya doğru kıpırdatma çabasıyla vücudumu sağa sola savurdum. Malesef denemelerim uzun sürmedi ve çok rahatsız bir şekilde yere düştüm.
Ayaklarımı hala tekmelerken, vücudumun ağırlığı altında kolum uyuştu. Bir şekil de odanın etrafında haraket ediyordum. Bir süre sonra kapı açıldı ve bana doğru emin adımlarla ilerleyen bir adam belirdi. Korkunç adam babam, Fikret Yılmaz’dı. Anlamadığım bir nedenle hapiste değildi artık. Etrafını saran demirler yerine güçlü adamları vardı.
‘‘ Onu düzeltin!’’ diye emir verdi adamlara, beni kaldırmaları için. Ona baktım. Kafam karışmıştı ve bir yandan da ona olan kan bağımdan utanıyordum. İşlediği onca suç karşılığında özgür bir adam olmamalıydı. ‘‘ Beni gördüğüne şaşırdın mı?’’ alay edercesine güldü. ‘‘ Görüşmeyeli uzun zaman oldu canım.’’ Orhan’ı terk ettiğim gün beni hayatından o çıkartmıştı. Hapise atıldıktan sonra ne beni ne de annemi görmek istemişti. Ne diye şikayet ediyordu?
‘‘ Biliyormusun Bahar? Senin ve benim yeniden beraber olabilmemiz için daha güzel bir buluşma ayarlayamazdım. Sadece ikimiz.’’ Telefonunu yakında bir masaya koyarak, etrafımda yürümeye devam etti. Onu hiç bu kadar kızgın görmemiştim önceden. Serbest bırakılmak için çığlıklarıma aldırmıyordu. Gözleri intikam ile doluydu. Beni hiç affetmediğini görebiliyordum.
‘‘ Bahar ve babası... Sonunda beraber.’’ Beraber büyüdüğüm, babam dediğim adamı tanıyamıyordum bile. Ne olmuş ona diye düşündüm. Bir yandan da yeniden nefes almama izin vermesi için bağırıyordum. Ama işe yaramıyordu. Beni umusamuyordu ve konuşmaya devam etti. Konuşurken bir anda ceketinin içinden bir silah çıkard ve bir oyuncak gibi salladı elinde.
‘‘ Sana küçük bir sır söyleyeceğim canım. Sende dikkatle dinleyeceksin… Sevgili kardeşim Hakan ve ben hiçbir zaman anlaşamadık ve bu hep onun suçu. Bir yıl önce hapishaneden çıktıktan sonra hayatını tamamen değiştirdi ve kendini iyi bir adam olarak gösterdi herkese.’’ İçinde ki sırları açığa çıkarırken gözleri korkunç bir halde bakıyordu. Kardeşine karşı olan nefreti belliydi ama neden olduğunu anlayamıyordum. Hakan amcan kötü biri değildi. Ne bana ne de anneme karşı... Ve bildiğim kadarıyla hapse hiç girmemişti.
‘‘ Belki sana hiç karanlık geçmişinden bahsetmedi. İzin ver sana aile geçmişimizi yeniden anlatayım. Berkay deden hep onu benden çok sevmişti. Tüm parası ve gücü ona kalsın istiyordu. Bana hiçbir şey bırakmayacaktı. Hakan zaten istediği her şeye sahipti. Güzel bir ev, bir eş ve yakında baba olacaktı.’’
‘‘Evet doğru… Hakan gizlice zeki bir kadınla evlenmişti. O da Hakan’ı sevdiği kadar benden nefret ediyordu. Yıllarca beni sevsin diye elimden geleni yaptım. Ama o sadece bana karşı kin besledi. O da kocası olarak benim yerime Hakan’ı seçmişti. Bu kadının kim olduğunu bilmek istermisin?’’ Bana bağırdı ve korkudan bir an nefesim kesildi. Yaptığı ve söylediği her şeyden korkuyordum.
‘‘ Herkesten iyi tanıyorsun onu. Adı Leyla Yılmaz!’’ Kalbim durdu bir an, tüm vücüdum titredi. ‘‘ Doğru duydun. Annen ve Hakan karı koca. O sırada sende onların küçük değerli bebekleriydin, ama seni onlardan çalmayı başardım. Babanı da dedeni öldürmekle suçladım. Annen de senin güvenliğin açışından korkuyordu ve seni korumak için söylediğim her şeyi yaptı.’’ Acı dolu gözyaşlarım ruhumu terk etti bir anda. Yıllardır yaşadığım hayat benim değilmiş. Bir anda öğrendiğim her şey hakkında karışık duygular hissettim. Bunları düşünüyorken, bir anda kapı açıldı ve Hakan amcan kırık fotorafı tamamlamak için aramıza katıldı.
‘‘ Bahar! İyimisin tatlım?’’ Hızla yanıma geldi beni özgür bırakmak için. Davranışlarından ne kadar sevgi dolu bir kalbi olduğunu görebiliyordum.
‘‘ Ondan uzak dur Hakan’’ Fikret bağırdı, elindeki silahı bize doğru uzatarak.
‘‘ Onu bırak Fikret. Onu bırak!’’
‘‘Biz de tam senden bahsediyorduk.’’ Gülümsedi.
‘’ Tam zamanında geldin.’’
‘’ Ne yaptın Fikret? Bahar’ı bırak. Bu senin ve benim aramda!’’
‘‘ Biliyormusun, tam da ona annesinin ve babasının hikayesini anlatıyordum, kaçırdın. Yeniden söylememi istermisin?’’
‘’ Yeter! Ona zarar vermene izin vermeyeceğim artık. Senin yüzünden yeterince işkence çekti.’’
‘’ Hadi Hakan, çoktan biliyor. Babasının sen olduğunu biliyor. Hadi allah aşkına kızına bir sarıl.’’ Silahını bana doğru uzattı. Bu sırada ben çok kötü haldeydim. Ailemin yıllar geçtikçe büyümüş olan intikam davasının ortasına mahkum edilmiştim. Mahvolmuş aile geçmişimin içinde hapisedilmiştim.
‘’ Yeter, Fikret! Yeter! Sen benden intikam almak istiyorsun. Bunun Bahar ile bir ilgisi yok. Yanına tek başıma geldim, aynı istediğin gibi. Şimdi bırak onu gitsin!’’
‘‘O kadar kolaymı sanıyorsun Hakan? Hiçbir şey olmamış gibi buradan çıkmasına izin vereceğimi mi sanıyorsun? Hayır. Yine düşün.’’
‘’ Sabrımı zorlama Fikret. Sana acı çektiririm.’’
‘‘ Acı çekmekten bahsediyorken, tutuklandığın günü hatırlıyormusun?
Leyla Bahar’a dokuz ay hamileydi. Onu bu eve getirip sana yaptığım her şeyi söylemiştim. Ona bir şecenek sundum Hakan. Ya seni takip edip çocuğunu hapiste doğurucaktı veya benimle gelip o bebeği benimmiş gibi büyütecekti. Ne komik o gece de çocuğu doğurdu ve onun kararı senin en büyük cezandı. Kızını senden uzak büyütmem ve bana baba demesi... Senin ölmeni hiç istemedim canım kardeşim. Sadece bir zamanlar senin olan her şeyin artık benim olduğunu bilip acı çekmeni istedim.’’
‘‘ Leyla, benim için hayatta kalmayı seçti. Senin için değil Fikret. Bahar için bir çok şeyi feda etti. Kızımızı korumak için bu sırrı tutu… Sen aşağılık bir adamsın. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yaparak kendini zengin ettin. Ailemiz senden utanıyor. Toprağın altında ruhları rahat uyuyamıyor.’’
‘‘ Belki haklısın Hakan, ama ahlaklı sözlerinin benim için hiç bir anlamı yok. Özgürlüğün bedelini ödeme vaktin geldi.’’
‘‘ Yeter! Yeter artık!’’ diye bağırdım bir anda. Sesimi hala kısıtlı kullanabiliyordum ve artık etrafımda ki zehirli havayı içime alamıyordum.
‘‘ Ne dilediğine dikkat et Fikret. Er yada geç hakettiğin herşey başına gelecek.’’
‘‘ Hiç bir zaman…. Ben herkesi yönetiyorum Hakan. Ben yolumu kendim seçerim. Bana boşuna Taş demiyorlar.’’
‘‘ O sendin?’’ Hakan bağırdı sinirle. Sonunda sabrı taşmıştı. ‘‘ Ailemi benden çaldın. Tanıdığım ve sevdiğim herkesi... Bana çektirdiğin acılar için seni hiç affetmeyeceğim. Babamızı öldürdün ve neredeyse kızımı da öldürüyordun. Ölü bir adamsın sen!’’ Bir anda ikiside Fikret’in elindeki silahı almak için savaşmaya başladılar. Şidetli mücadele sırasında duvar kenarındaki mumları devirdiler. Etraf hızla ateş almaya başladı. Dumanlar hızla yükseliyordu ve evin içindeki ısı bizi yanarak öldürecek kadar sıcak olmaya başlamıştı.
Vücudumda ki oksijen eksikliğini hissetmeye başlıyordum. Silah sesleri duydum. Kafamı kaldırdığımda iki adamı yerde hareketsiz bir halde gördüm. Bir nefes daha alacak gücüm kalmamışken, gözlerimi kapadım. Ortasında düştüğüm kabusa teslim olmuştum. O sırada uzaktan Kenan’ın sesini duydum.
‘‘ Bahar? Bahar?’’ Sesi içime bir rahatlık getirdi ve beni ölümden uyandırdı. Kısa süre sonra yanan ateşin ardından gölgesi belirdi. ‘‘ Bahar? Beni duyabiliyormusun?’’ Beni bulmuştu. Ama ben konuşamıyordum. Bir anda yanan ateşten beni korumak için bir kalkan gibi sardı.
Dışarı çıktğımızda ağzımdaki bandı çıkardı. İçime çektiğim dumanları dışarıya öksürdüm. Ona teşekkür etmek için yanına döndüğümde evde kalan diğer kişileri kurtarmak için çoktan gitmişti bile. Siyah giyinmiş adamlar yangını söndürmeye çalışıyordu. Ama çok geçti. Kenan hala içerideydi.
‘‘ Kenan! Kenan!’’ diye bağırdım bir cevap vermesi umuduyla. Ama sesimin yankısı ve yanan ateşten başka bir şey duyamıyordum. Paniklemeye başladım. ‘‘Herkesi içeriden çıkarın!’’ Sadece Kenan değil aynı zamanda babamda yanan evin içindeydi. Gerçek babam Hakan ve hepimizi öldürmeye çalışan kardeşi Fikret... ‘‘ Herkesi oradan çıkarın, hemen!’’ Yine korumalara bağırdım onları kurtarmaları için, o sırada Kenan evden çıktı babam Hakan ile, göğüsünden vurulmuş kanıyordu. Kenan evin içine yeniden girecekken, ev bir anda patladı ve kırık cam parçaları etrafımıza dağıldı.
Ailemin intikamı az daha beni ve bir çok kişiyi daha öldürüyordu. En büyük cezayı alanda amcam Fikret Yılmaz olmuştu. Babam olduğunu sandığım kişi veya intikam almak için hapisten kaçan mahkum. Sınırları olmayan kızgın bir adamdı.
Gerçekler ortaya çıktığında aklımda ki bir çok şey yerine oturdu. Anneme ve bana karşı olan davranışları örneğin. Beni istemediğim bir evliliğe zorlaması ve yıllarca etrafında olan güç. O anda onunla ortak hiç birşeyim olmadığını fark ettim. Ben babamın kızıydım. Benim babamda Hakan. Ama herşeye rağmen Fikret’in beni sevdiğine inanıyordum, kendi yollarıyla tabi.
Bu sırada ailem ve ben sonunda garip bir durum içinde olsada birbirimize kavuşmuştuk. Annem ve babamın evliliği sonunda herkese açıklamıştı. Onlarda duygularını saklamak zorunda değildiler artık. Son dakika da hayatımızı kurtardığı için Kenan’a minettardık. Yine benim kahramanım olmuştu.
Hastanede iki hafta geçirdikten sonra babam sevdikleriyle beraber olmak için evine dönmüştü. Ona baba demeye çabuk alıştım. Danki hep biliyordum ve onu seviyordum. Yıllardır o ve annem bir çok zor fedakarlıklar yapmış beni korumak için. Bu güne kadar hiç bilmediğim fedakarlıklar. Ben onların değerli prensesiydim ve onların sonunda beraber olabilmelerine çok seviniyordum. Yaşanan tüm mutsuzluklar ve zorlukların ardından huzur içinde yaşayabileceklerdi.
Kenan’ın olay yerine varışı hayatımı kurtarmıştı. Ama ona minettar olduğum için yeniden romatık bir yolda ilerlememize izin vermeyecektim. Ona olan sözümü tutmadım ve Selim’den ayrılmadım. Birbirimize verdiğimiz söz ciddi değildi. Aramızda oynadığımız bencil bir oyundu sadece.
Düğün günüm yaklaşıyorken, Selim ile dürüst olmaya karar verdim ve Kenan ile geçmiş ilişkimi söyledim. Hayatımı onunla geçiriceğime dair verdiğim sözle ona karşı dürüst olmalıydm. Şaşırdı tabiki de ama anlayışlıydı. Kenan’ın Nuran ile olan ilşkisinden dolayı onu bizim ilişkimize zarar verebilicek biri olarak görmüyordu. Her ne kadar sözünde durup Nuran’dan ayrılıcağını umsamda yakın bir sürede olacak gibi değildi.
Haftalar sonra babam tamamen iyileşmişti ve herşey normale döndü. Evimizde ki güvenlik öncesine göre azalsa da, korunmamız için halan birileri vardı. Düğünden önceki gece, Kenan aradı beni ve onunla buluşmamı istedi. Bana söyleceği önemli şeyler vardı. Selim’e karşı bakış açımı değiştirecek ve beni yanlış adamla evlenmekten geri tutucak şeyler. Düğünümü mahvetmesi için böyle bir hikaye olması komikti. Onunla Galata köprüsünde buluşmayı kabul etsemde, giderken teredütlüydüm. Bekledikçe bekliyordu, aynı beni terk ettiği gün benim beklediğim gibi. Hastanede beni çaresiz bıraktığı o gün… Arkasına bakmadan çekip gitmişti. Bana geri dönmesini bekledim, özür dileyip beni sevdiğini söylesin istedim. Oysa, o hiç gelmedi. Kırık kalbimin içinde, beklemenin acısını çekmesini izledim. Kaderin yanlız geçen saatlerinin geçmesini beklemek artık Kenan’ın sırasıydı, benim değil.
Hayat ve ölüm arasında ki karar cevabını bildiğimiz ve olmasını beklediğimiz bir karar. Kimsenin ilk üç güdüsü ölüm yolunda gitmek olmaz. Hayat ve mutlu yaşamayı seçerler. Tehlikeli bir durum içinde, hayatta kalmak için kalan dakikalarımızı sayarken, etrafımzda bedensel veya zihinsel bir işkence varken kendimizi kurtarmamız için bir şans kalmaz. Ölüm bile tek ihtimalimiz olur.
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.

KENAN
Selim ve Bahar’ın nişanından sonra, Nuran’ın karanlık yönlerı ortaya çıkmıştı. Kendini iş ile meşkul tutuyordu ve kimse ile görüşmüyordu. Sarhoş olduğu gece olanları konuşmamak için çalışarak dikkatini dağıtıyordu. Artık kendisi gibi davranmıyordu ve benimle konuşmayı reddediyordu. O geceden sonra Emir’e onu takip etmesini söyledim. Neden böyle davranığına dair bir cevap bulacağımı umuyordum.
Elif, sonunda bizimle eve taşınmıştı. Eski hayatından, ailesi ile yaşamaya geçişi hepimizin alışması gereken bir değişiklik oldu. En çok da onun için. Annemi yeniden gülerken görmek beni çok mutlu ediyordu. Artık rahat olduğunu görmek yıllardır arayışlarımın boşa olmadığını gösteriyordu. Elif fizik tedaviye devam ediyordu ve tamamen iyilişmesi bekleniyordu. Elif’e iyileştikten sonra beraber tüm ülkeyi gezeceğimize dair söz verdim. Her köşesini gezicektik ülkenin. Kaybetiğimiz zamanı bir şekilde geri kazanmak istiyorduk.
Herşeyle beraber halen Bahar’ın davası ile meşkuldüm. Her geçen gün onu öldürmek istiyen kişiye yaklaşıyordum. Arayışlarımın ilk haftasında Fikret’i tanıyan bir çok kişi ile konuştum. Kimisi onunla hapiste zaman geçirmiş, kimisi yıllarca onun için çalışmıştı. Aldığım cevapların hiç biri onun düşmanlarını Bahar’ın davasına bağlamıyordu. Benim kendi teorim vardı.
Yılmaz ailesinin geçmişine bakarken, isimleri altındaki tapuları inceledim. Aralarında 1990 yılında peşin olarak alımış bir arazinin tapusu vardı. Borç senedi yoktu. Bu da, Fikret iflas ettiğinde bankanın eve el koymasına engel olmuş. Arazi ailenin eviyle aynı bölgedeydi. Bende gidip buraya bakmaya karar verdim. Tam yola çıkacakken hapishaneden bir telefon planımı bozdu.
Fikret bir şekilde hapisten kaçmıştı ve nerede olduğu bilinmiyordu. Ailesi ile iletişime geçmeye çalışıp çalışmayacağı belli değildi. Durum hakkında bilgi vermek için hakan’ı aradım. Fakat onu aradığımda korkunç bir haber aldım. Bahar kayıptı. Telefonunu açmıyordu ve kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Leyla hanım çok korkmuştu ve polise haber vermektende korkuyordu. Kızının öğlen saatlerinde kaybolduğunu söyledi. Hakan’ın adamları onu izliyormuş. Kısa bir süre sonra Hakan’a kuşkulu bir telefon gelmiş ve Leyla hanıma hiç birşey söylemeden çekip gitmiş.
Fikret’in de hapisten kaçmasıyla, Bahar’ın nerede olacağına dair sonsuz ihtimal vardı. Ben de bir kaç saat öncesinde bulduğum araziye gitmeye karar verdim. Belki bu arazi ve olan herşey arasında bir bağ vardı. Bu durumda artık Bahar’ı öldürmek isteyen kişinin Fikret olduğundan emindim. Ama neden? Neden böyle bir şey yaptı? Bunu yapması için hiç bir neden göremiyordum. Onun, kızıydı. Düşmanı değil.
Araziye vadığımda her şeyden ayrı tutulmuş bir ev buldum. Kaçmak için güzel bir yerdi. Ormanın ortasında iki katlı küçük bir aile evi. Dikkatle eve doğru yaklaştım. Evin etrafında hiç koruma göremedim. Emir’de yol da gelmek üzereydi. Şüphelinin içinde olabileceği eve yaklaştıkça etrafımı daha dikkatle kollamaya başladım. O sırada yerde Bahar’ın atkısını buldum. Bahar’ın boynunda önceden farkettiğim değişik, çiçekli bir deseni vardı. O an da silah sesleri duymaya başladım ve Bahar’ın nerede olduğunu bulmuştum.
Hızla eve yaklaştım. O sırada bir kaç koruma beni fark etti ve bana doğru ateş etmeye başladılar. Biraz atışma artından çimenin üstünde harketsiz bir şekilde yatıyorlardı. Bir an da tahta ev alev almaya başladı. Her şey gözümün önünde yanıyordu.
‘‘ Bahar!’’ diye tekrar tekrar bağırdım, içeride bir yerde yaşıyor olması umudu ile. Ama malesef hiç bir cevap alamadım. Evin içine girdim ve Bahar’ı sandelyeye bağlanmış bir halde buldum. Ağzı bantlanmıştı ve nefes alamıyordu. Onu kucakladığım gibi hızla dışarı çıkarttım. Şansıma oraya zamanında varmıştım.
Hakan ve Fikret halen yanan evin içindeydi. Onlarıda kurtarmak için geri döndüm. Hakan kapıya yakındı. İlk önce onu aldım ve çıktım. Yaralanmış ve kanıyordu. Son bir kez aranan suçluyu da kurtarmak için eve girecekken, ateşler bir anda yükseldi ve ev yıkıldı. Onu kurtarmam için bir ihtimal yoktu. Ateş söndürüldükten sonra polis, Fikret’in cesedini çıkardı küllerin ardından. Onu o halde tanımak imkansızdı. Çok feci şekilde yanmıştı. Bahar ile Hakan’da hastaneye götürülmüştü. Ben de evden bir kaç yanık ve yarayla çıkmıştım ve en önemlisi hayattaydım.
Kısa bir süre sonra hastaların durumunu kontrol etmeye gittim. Aynı zamanda Bahar’a kaçırılması hakkında sorular sormam gerekiyordu. Yanına gittiğimde dinleniyordu ve iyi durumdaydı. Ama doktor bir gece hastanede kalmasını istemişti. Diğer tarafta Hakan halen ameliyattaydı. Fikret’in kurşunu kalbi ve organlar ortasında hassas bir noktayı vurmuş ve çok kan kaybetmiş. Kanı ile Bahar’ın kanı aynıydı. Bu da davada başka bir soruyu daha cevaplamıştı. Bahar’ın doğum belgesinde yazanlara rağmen Hakan onun babasıydı. Şimdi her şey daha net olmaya başlamıştı.
Yirmi dört saat süren korku dolu saatler ardından, Hakan yoğum bakımdan çıktı. Bir kaç hafta dinlendikten sonra eski haline geri dönebilecekti. Bu sırada Bahar’ın davası sonunda kapanmıştı. Babası olduğunu söyleyen amcası, onu öldürmek istiyen kişiydi. Ve neredeyse öldürecekti. Öğrendiklerinden sonra Bahar çok yıpranmıştı. Selim ise, herşeyin düzeleceğini söyleyerek onun yanındaydı.
Haftalar sonra Hakan bey ile olan işlerim sonuna gelmişti. Babam hala onun avukatı olsa da, ben artık onların hayatının dışında kalmıştım. Ve Bahar’ın yaklaşan düğünü ile kendimi iyice dışarıda kalmış hissediyordum. Dedektif iç güdülerimi takip ederek Nuran’ın geçmişini araştırmak için Ankara’ya gittim. Belki kafamda ki sorulara cevap bulabilecektim. Nuran’ın beş yaşında, Aslı diye bir kızla bağlılığını gösterem bir doğum belgesi buldum. Nuran kızın annesiydi ama baba adı yoktu.
Sonrasında Nuran ile yüzleşmek için İstanbul’a döndüm. Arkadaşlığımız sırasında ne bana ne de Bahar’a bir kızı olduğundan hiç bahsetmemişti. Neden bunu bir sır olarak tutmuştu? Evli ve çocuklu bir adamla bir ilişki mi yaşıyordu yoksa? Belki de bundan daha ciddi bir durumdu.
Nuran’ın apartmanına vardığımda, asansör en üst kattaydı. Asansörün aşağı inmesini bir kaç dakika bekledikten sonra merdivenleri kullanmaya karar verdim. Yukarı çıktığımda elleriyle Nuran’ın boynunu sarmış bir halde Selim’i gördüm. Beni görmesini istemedim ve uzakta görebildiğim bir yerde saklanıp olayları izledim. Evin kapısı sanki eve girecekmişler gibi açıktı. Geçmiş ilişkilerinden Bahar’a söz ederse onu mahvedeceğini söylediğini duydum.
‘‘ Sana uzun bir sure önce hayatımdan uzak duramanı söyledim Nuran.’’ Kızgındı. Onu önceden hiç bu kadar kızgın görmemiştim.
‘‘ Benim için bırakmanın ne kadar acı verici olduğunu neden anlamıyorsun? Seni seviyorum Selim. Hakettiğinden çok daha fazla seviyordum seni.’’
‘‘ Yarın evleniyorum Nuran, neden beni halen takip ediyorsun? Bitti! Uzun süredir bitti herşey!’’
‘‘ Altı yıl demek istiyorsun dimi? Paris’e gitmeden önce.’’
‘‘ Evet. Aynen öyle. Paris’e gitmeden önce. Neden bu obsesif aşkından vazgeçmedin? Neden?’’
‘‘ İnan bana, denedim, ama yapamadım.’’ Ağlamaya başladı bir anda, bense yerimde durdum donuk bir halde onlardan uzak, bir şey söyleyemiyordum. ‘‘ O geceyi hatırlıyormusun Selim? Sana hamile olduğumu söylediğim gece? Senin çocuğunu doğurucağım için mutluydum. Bizim çocuğumuz. Ama bana, benimle ne kadar çok beraber olmak istediğini ve bir aile olmamızı istediğini söylemek yerine böyle bir bağlılık için doğru zaman olmadığını söyledin.’’
‘‘ Evet Nuran. Doğru zaman değildi. Sen de bunu biliyorsun. Hala okula gidiyordum. Babama gizli ilişkimizi açıklasaydım hele ki senin hamile olduğunu söyleseydim beni öldürürdü.’’
‘‘ Bir sonraki sabah şehri terk ediyordun. O gece, havalimanına gitmeden çocuğu aldırmam için beni hastaneye götürdün. Beni ölüm yatağına sürükleyip her şeyin bittiğini söylememi bekledin. Gözlerinde ki o bencil bakışı hiç unutamam.’’
‘‘ Sana bunları yaşattığım için özür dilerim ama bu tek şeçeneğimizdi.’’
‘‘ Hayır Selim, bu benim kararım değildi, senin kararındı.’’
‘‘ Kimin kararı olduğunun önemi yok artık. Her şey bitti ve bunu kabul etmelisin artık.’’
‘‘ Hayır, hiçbir şey bitmedi. Herşey gayet hayatta.’’
‘’ Ne demek istiyorusun?’’
‘‘ O gece ben o bebeği hayatta tutumayı seçtim. Benim güzel kızım Aslı.’’
‘‘ Hayır bunu yapmadın’’ Elleri yine boğazını doladı. ‘’ Sana inanmıyorum.’’
‘‘ Sana bebeği aldırdığımı söyledim ama aldırmadım. Yapamadım. O bebek senin olduğu için onu yaşatmak istedim.
‘‘ Sana inanmıyorum Nuran. Bana yalan söylüyorsun!’’ Yine bağırdı.
‘‘ Hayır, yalan söylemiyorum. Uzun süredir ilk kez dürüst davranıyorum. Adı Aslı, beş yaşında şimdi. Ankara’da annem ile yaşıyor.’’ Nuran’ın itirafı ile yapbozun tüm eksik parçaları tamamlanmıştı.
‘‘ Neden? Neden bunu benden sakladın? Neden?’’
‘‘ Paris’e gittin ve benim için geri dönmedin Selim. Kalbimi kırdın ve gittin. Yıllar sonra geri geldin ama o zaman da başkasına aşık olmuştun.’’
‘‘ Bunu neden bana şimdi söylüyorsun?’’
‘‘ Sana başka biri ile evlenmeden önce o kızın senin olduğunu kabullenip ona bakman için bir şans tanıyorum Selim. Bende bir aileyi hak ediyorum, sadece Bahar değil!’’ Kıskançlığı ve gerçek kişiliği ortaya çıkıyordu. En başından beri Bahar’ı kıskanıyor olmalıydı. Bahar’ın Selim ile evlenmesini izlemek onu parçalamıştı.
‘‘ Nuran, dinle, Bahar ile ben yarın evleniyoruz. Hiçbir şey ve kimse de o düğünü durdurmayacak. İlişkimizi riske atacak herhangi bir şey yaparsan yemin ederim seni öldürürüm! Yemin ederim ki bunu yaparım!’’ Sesi nefret doluydu. Ardından asansöre binip oradan sonsuza kadar kayboldu.
Bir kez daha Nuran kalbi kırık bir halde tek başına bırakılmıştı. Onunla yüzleşme konusunda emin değildim. Onun yerine Bahar ile buluşup nişanlısının gizli kişiliğini açıklamaya karar verdim. O ana kadar kişisel hayatına karışmama kararı vermiştim. Ama Selim’in geçmişini öğrendikten sonra, benimle beraber olmak yerine hayatını onunla geçirmekten kurtarmaya karar verdim.
Nuran’ın apartmanından çıktığım an, Bahar’ı aradım ve görüşmemiz gerektiğini söyledim. Benimle Galata köprüsünde buluşmayı kabul etti. Gelmesini beklerken ona olan özrümü sürekli tekrar ettim. Beraber olmamız için ikinci bir şans hissediyordum. Beni affetmesi için ve bana geri dönmesi için tek şansımdı. Ondan uzak duracağıma dair verdiğim sözlere rağmen onu çok özlüyordum. Onun mutlu gülümsemesini ve hayal dolu gözlerine bakmayı çok özlemiştim.
Zaman hızla ilerliyordu ve halen gelmemişti. Onu aramaya çalıştım ama telefonu kapalıydı. Çaresiz bir halde kendi gölgemin peşinde koşup durdum. Gece artık kararmıştı ve bende beklemekten yorulmuştum. Direk evine gittim. Habersiz bir şekilde odasına girdiğimde beni hiç beklemiyordu.
‘‘Kenan? Ne yapıyorsun burada?’’
‘‘ Neden gelmedin? Seni bekliyordum.’’
‘‘ Birbirimize söyleyecek bir şeyimiz kalmadı Kenan. Yeter artık.’’
‘‘ Anlamıyorsun Bahar. Bu düğün gerçekleşemez, buna izin veremem!’’
‘’ Neden? Bu neden seni ilgilendiriyor?’’
‘‘ Selim. O ve Nuran eskiden sevgiliymiş.’’
‘’ Gerçekten mi?’’ Güldü. ‘’ Böyle bir şey diyorsan gerçekten acınacak haldesin!’’
‘‘ Dinle Bahar. Selim’i, Nuran’ı sana gerçekleri söylememesi için tehtit ederken yakaladım.’’
‘‘ Dinle Kenan, bence senin işin kafanı kurcalamaya başlıyor artık. Bazen oradan buradan bir kaç detayı karıştırıyorsun ve önemli birşey söylemen gerekiyormuş gibi hissediyorsun. Lütfen artık beni hayali ip uçlarınla rahatsız etme. Tamam mı?’’
‘‘ Lütfen, dinle beni. Sana gerçekleri söylüyordum.’’
‘‘ Kanıt nerede? Kendi sözünden başka kanıt yok dimi? Lütfen kalsın.’’
‘‘ Beraber bir çocukları var. Adı Aslı ve beş yaşında.’’
‘‘ Buna inanmıyorum. Nasıl haddini aşıp başkalarını böyle şeylerle suçlarsın Kenan.?’’
‘‘ Bunu kanıtlıyabilirim. Onun doğum belgesi bende.’’ Kağıdı çıkardım ve ona gösterdim.
‘‘ Bu hiç birşeyi kanıtlamıyor. Selim’in ismi yazmıyor bile.’’ Kağıdı suratıma fırlattı. ‘’ Bu saçmalığı dinlediğime inanamıyorum. Lütfen hemen odamdan çık, yoksa bu sefer seni tutuklatırım!’’
‘‘ Bahar lütfen, anlatmama izin ver.’’
‘‘ Hayır! İstanbul’a döndüğümden beri beni sürekli geri çekiyorsun. Başladığımız yere dönmekten sıkıldım, artık ilerlemek istiyorum. Git!’’
‘‘ Peki… istediğin olsun…’’ Başarısız bir halde oradan uzaklaştım.
O gece uzun süredir geçirdiğim en uzun geceydi. Gözlerim bir saniye için bile dinlenmeyi reddediyordu. Nuran’ı bulamıyordum. Çok geç olmadan gerçekleri Bahar’a söylemesi için onu ikna etmem gerekiyordu. Ona en çok ihtiyacım olduğu anda kaybolmuştu ortalıktan.
Sonunda düğün günü gelmişti. Bende Bahar’ın evine yakın durdum. Düğün orada olacaktı. Kalabalık, bu özel anı kutlamak için bir araya gelmişken, gelin ve damatta onlara katıldı. İsimleri yazılı sandalyelerine oturmuş genç çiftin kutlamaları başlatmasını seyrettim.
Bir anda tam sonsuza kadar umudumu kaybedecekken, Nuran nikahı durdurmaya geldi. Alt üst olmuş bir haldeydi. Elinde bir silahı herkese doğru sallıyordu. Hiç görmediğim kadar sarhoştu. Herkes paniklemeye başladı, Bahar’da. Hakan’ın korumaları hemen olay yerini çevreledi. Gerçeklerle dolu o an kimsenin düşünemeyeceği kadar tehlikeliydi.
Nuran, silahını Bahar’a doğru tutu. Onu Selim ile olan planlarını mavetmesiyle suçluyordu. Paris’e gittikten sonra hep Selim’in Antalya’ya gelip ona döneceğini umut ediyordu. Ama Selim Paris’te Bahar’a aşık olmuştu. Nuran’da onun olanı geri almaya gelmişti. Silahı elinden almak için çabuk bir çaba tüm düğünü kaosa sürükledi.
Nuran elinde dolu bir silah varken Selim ile mücadele etmesi büyük bir hataydı. Onu öldürme çabasıyla bir kaç kurşun atıldı havaya. Bu sırada ben çalıların arkasında saklanmıştım. Hemen Bahar’ı bir şekilde tutup hiç bir iz bırakmadan oradan uzaklaştırdım. Önceden yaptığımız gibi. Ama bu sefer onu bırakmayacaktım. Direk Bebek sahiline gittik. Orada bir tekne bizi bekliyordu. Bahar bana çok kızmıştı. Onu tekneye bindirmeye çalışırken kaderine karşı koyuyordu. Ama tekneden kaçmak için artık bir şansı yoktu.
‘‘ Delirdin mi Kenan? Ne yaptın?’’
‘‘ Bence şu an hoşuna gidiyor. Değil mi? Yeniden kaçan gelin hikayeni yaşıyorsun.’’
‘‘ Neden bahsediyorsun?’’
‘‘Ne düşündüğünü biliyorum Bahar. Tüm hayatın boyunca bu anı bekledin. Seni Selim’den kurtaracağımı biliyordun ve işte buradayım.’’
‘‘Yeter Kenan! Beni kurtarmış sayılmazsın. Beni kıyıya geri götür yoksa çığlık atarım ve tüm dünyaya beni kaçırdığını söylerim!’’
‘‘ Hadi çığlık at o zaman. İstediğin kadar bağırıp, çığlık atabilirsin.’’
‘‘ Şaka yaptığımı mı düşünüyorsun?’’
‘‘ Bilmiyorum ama hangisi ise umrumda değil. Bu sefer seni hiç bırakmayacağım. Seni seviyorum Bahar. Hep sevdim ve hep seveceğim.
‘‘ Biliyormusun? Ben artık aşka inanmıyorum. Tüm erkekler yalancı.’’
‘‘ Hayır. Ben sana duygularım hakkında hiç yalan söylemedim. Ayrı kaldığımız zamanlar bile seni hep sevdim.’’
‘‘ Lütfen Kenan. Beni kıyıya götür.’’
‘‘ Neden? Nuran seni öldürsün diye mi? Buna izin vermeyeceğim.’’
‘‘ Başıma gelen bunca şeyden sonra bana zarar verebileceğini sanmıyorum. Ailem sayensinde ben de güçlü bir kadın oldum.’’
‘‘ Evet. Biliyorum. Seni bıraktığım gün ne kadar güçlü olduğunu anlamalıydım… Doğru düzgün düşünemedim.’’
‘‘ Kenan, lütfen. Bu içten konuşma için ne yeri ne de zamanı şu an. Yalnız kalmam gerekiyor.’’ Kafasını çevirip, gerçek duygularını denizin ardında saklamaya çalıştı. Selim yüzünden kalbinin kırıldığını biliyordum. O söylemese de ben hayal kırıklığına uğradığını görebiliyordum.
‘‘ Seni uyarmaya çalıştım Bahar, ama bana inanmadın. Senin mutluluğunu bozmaya çalışmakla suçladın beni. Oysa ben öyle bir şey yapmaya çalışmıyordum. İnan bana!’’
‘‘ Hepsi benim suçum. İnsanlara çok çabuk güveniyorum. Onların içten davrandıklarını ve bana değer verdiklerini düşünüyordum ama bazıları yalancı ve kötülük doludur.’’
‘’ Hayatımızda tanıdığımız çoğu kişi bizim dostluğumuzu ve sevgimizi hak etmez, ama kimisi vardır ki, tüm güvenimizi hak ederler ve belki de hayatta ikinci bir şans verilir onlara.’’
‘‘ Ben ikinci bir şansa da inanmam Kenan. Uzun bir süre önce inanmayı bıraktım.’’
‘‘ Belki haklısın ama ben eski kafalıyım ve ilk görüşte aşık olduğum, kalbimi çalan kadınla sonsuza kadar mutlu yaşayacağıma inanıyorum.’’
‘’ Kenan lütfen kapanmış defterleri açma. Şu an değil.’’
‘‘ Geçtiğimiz sene on iki kere Paris’e uçtum.’’ Bir anda gözleri bana baktı. Yeni bir ışık arayışındaydım. ‘‘ Seni uzaktan izlemek için gittim oraya. Sana koşup sarılmaktan geri tuttum kendimi sürekli.’’
‘‘ Neden bir şey söylemedin? Neden saklandın?’’
‘‘ Yapamadım. Seni kendimden uzaktaştırdığım için suçluydum. Beni hiç affetmeyeceğini biliyordum.’’
‘‘ Hergün seni bekledim. Seni affetmem için gelirsin diye hayal ettim. Ama hiç gelmedin. Rüyalarımda seni çağırdım. Ama hiç gelmedin.’’
‘‘ Özür dilerim Bahar. İnci gözlerinde sebep olduğum her göz yaşı için özür dilerim. Kalbini kırdığım için, herşey için.’’
‘‘ Evet Kenan, kalbim yeniden tamir edilmeyecek halde kırıldı.’’
‘‘ Özür dilerim. İstersen şu an hayatından çıkıp giderim. Ama gitmeden önce gözlerime bak ve beni artık sevmediğini söyle. Benden ne kadar çok nefret ettiğini söyle. Bana ne kadar mutsuz olmayı hak ettiğimi söyle. Haydi, Söyle bana!’’ Yakın anımız bir anda gerçeklerle dolu bir ana dönüştü. Bahar’ın kalbinin sesini ve aklından geçenleri söylemesini bekliyordum. Söylenmemiş sözlerden ve açıklanmamış duygulardan korkuyordum. Bir anda geçmişimizden bir hayalet, beklenmedik bir şekilde kendisini gösterdi. Bu da olayları beklenmedik bir şekilde değiştirdi. Orhan… En başından beri teknede saklanıyormuş. Son anda kendini gösterdi ve içinde aylardır biriktirdiği intikamını almaya hazırdı.
‘‘ Orhan!’’ diye bağırdı Bahar, çok korkmuştu. Sesi titriyordu. Orhan’da silahını bize doğru tutmuştu. Bir gün de ölüme bu kadar çok yaklaşmak fazlaydı.
‘‘ Ne yapıyorsun burada Orhan?’’ Bahar’ı korumak için silahın önüne doğru adım attım.
‘‘ Ölme vaktin geldi Kenan Göçer. Seni öldüreceğime dair söz vermiştim bir kere ve ben sözümden geri dönmem.’’
‘‘ Lütfen Orhan, yapma. Yine hapse atılacaksın. Yapma bunu,’’ Bahar yalvardı.
Orhan gülümsedi ve hayava ateş etti. Sılahını elinden almak için atıldım ve bir süre yerde mücadele ettik. Bahar durmamız için bize bağırıyordu. Kavganın kötü bir şekilde sonuçlanmasından korkuyordu ve o anda korkuları geçek oldu. Çatışma arasında Orhan silahı çekti ve beni kolundan vurdu. Sıcak kanı vücudumdan aşağı akarken hissedebiliyordum.
‘‘ Hayır!’’ diye bağırdı Bahar. ‘’ Kenan!’’ Orhan sözünde dumuştu. Ama intikamı orada sona ermemişti. Bana olabildiğince çok acı çektirmek istiyordu ve vurulmuş kolumdan beni tutup denize doğru sürükleyip attı. İlk bir kaç dakika tuzlu su yaramı yaktı. Ama tek düşündüğüm şey Bahar’dı ve nasıl şu an teknede korumasız bir halde kaldığıydı. Nefesimi tutup suyun yüzeyine yüzmeye çalıştım. Karaya uzak değildik ve karaya ulaşmak yaşamak için tek seçeneğimdi.
Kendimi kıyıya götürmek için çabalarken, denizin dalgaları beni bir deprem gibi sarsıyordu. Kolum uyuşmaya başlamış ve gözüm artık buğulanmıştı. Bir an gözlerimi kapattım ve yeniden açtığımda beni aşağı batmaktan kurtaran beyaz bir bulut yukarı doğru çekiyordu. Bir anda dalgaların üstüne çıktım ve yeniden nefes aldım. Beni suyun üstüne çıkaran Bahar’dı. Benim kurtarıcım ve tek umudumdu. Beraber sonsuz, barış dolu kumlu sahile yüzdük. Bahar ile sonunda birbirimize kavuşmuştuk.
‘‘ Seni çok seviyorum Kenan’’ Bahar gülümsedi, nefes alamakta zorlanırken. Islanmış vaziyette o kadar güzel duruyordu ki.
‘‘ Bende seni seviyorum Bahar.’’ Sonunda mutluydum. Birbirimize olan sonsuz sevgimizi yaşayıp, korkunun kaderimize yol çizmesine izin vermeyeceğimize dair birbirimize söz verdik. Anı yaşayacağımıza ve berber olamızın her anının tadını çıkaracağımıza söz verdik. Hayat planlarımızdan çok daha kısaydı. Ya yarınlar olmazsa?
Türkçe çevirisi: Maria Merve Amasyalı
COPYRIGHT © 2025 Ramona Matta
Bu yazı telif hakkına sahiptir ve yalnızca okunmak içindir. Lütfen yazarın izni olmadan kullanmayın.
We use cookies to analyze website traffic and optimize your website experience. By accepting our use of cookies, your data will be aggregated with all other user data.